Birbirimizi küçümsedigimiz, karşılıklı güven duygumuzu kaybettigimiz, mutsuzlugun ve umutsuzlugun esiri olduğumuz bir dönemde, gönüllerimizden taşan sevginin, gözyaşına dönüşen seviç duygumuzun, kaynagı acaba ne idi?
Bu kaynak nereden besleniyordu?
Ulusların kültür bağını oluşturan, bu bağı kuşaktan kuşağa taşıyan duygu zenginliklerinin mimarları, daima, şairler, halk ozanları ve edebiyatçılar olmuştur. Bunun içindir ki, sevgi duygusunu böylesine yoğun yaşadığımız bugünlerde, günümüzden yediyüzyıl önce, Anadolu da, aşk ve sevgi duygularını dizeleriyle insanlarımıza aşılayan Yunus Emre’ yi anmak, yaşadığımız toplumsal mucizeyi, bu yazımla, Yunus Emre’nin kişiliginde yüceltmek ve sizinle paylaşmak istedim. Tıpkı, UNESCO nun 1991 yılını YUNUS EMRE SEVGİYILI olarak bütün dünya uluslarıyla paylaştıgı gibi.
Araştırmacılara göre; Yunus Emre Anadolu Türk edebiyatının kurucusu, tasavvuf şiirinin en büyük şairidir. Oguz şivesiyle söyledigi şiirleriyle divan ve halk edebiyatımıza ilham veren bir öncüdür.
1240-1320 yılları arasında yaşadığı belirlenen , Anadolu’da en az on ayrı yerde mezarı bulunan Yunus Emre’nin nereli oldugu, nerelerde okuduğu, nasıl yaşadığı henüz belgelerle kanıtlanamamıştır. Yunus Emre’nin yaşadığı 13cü ve 14cü yüzyıllarda Anadolu siyasal dalgalanmalar içindeydi. Konya Selçuklu Devleti eski gücünü kaybetmis, Mogol orduları Anadolu içlerine yürümüş, Anadolu beyliklerinden Karamanoğulları ile Osmanoğulları arasındaki mücadeleler sonuçlanmamıştı. İşte, böylesine siyasal, toplumsal bir kargaşa ve yoksulluk içinde yaşayan Anadolu halkına, Yunus Emre umut kaynağı olmus, düşünce ufku derin, içli şiirleriyle Islâm dininin gücünü Anadolu insanına aşılamış, onları sonsuza kadar sürecek bir hayata bağlanmaya yöneltmiştir.
Bu yönüyle, Yunus Emre, gerçek vuslata, Allah’a ulaşma yolunda aşkı kılavuz edinmiştir. Yunus un dizelerinde odak nokta ilâhi aşktır, sevgidir. Onun insanlardan beklediği insanlara yaraşan bir sevgiyi paylaşmaktır:
GELİN TANIŞ OLALIM/ İŞİ KOLAY KILALIM/ SEVELİM SEVİLELİM/ DÜNYA KİMSEYE KALMAZ/
Yunus Emre için aşk, dünyamızı aydınlatan güneşe benzer:
İŞİTİN EY YARANLAR AŞK BIR GÜNEŞe BENZER/ AŞKI OLMAYAN GÖNÜL MISALÎ TAŞA BENZER/ TAŞ GÖNÜLDE NE BİTER, DİLİNDE AĞU TÜTER/ NİCE YUMUŞAK SÖYLESE SÖZÜ SAVAŞA BENZER/
Yunus’un inanışına göre duyguların ve kainatın var oluş sebebi aşktır:
AŞKLA CANLANDI KALEM, AŞKA YESİR DURUR ÂLEM/
Yunus Emre’ye göre, âşık, canını aşk yoluna koymalıdır:
CANINI AŞK YOLUNA VERMEYEN AŞIK MIDIR?/ CEHDEYLEYİP EL DOSTA ERMEYEN AŞIK MIDIR?/
Maddi yaşayışa önem vermeyen, dünya varlıklarını hatta cenneti bile umursamayan düşünceleriyle Yunus Emre halk nezdinde ermişlik mertebesine yüceltilmiştir. Bunun için de, Anadolu nun dört bir kösesinde, Yunus’a ait oldugu söylenen türbe ve mezarlar bulunmaktadır. Böylece, Yunus Emre’nin bütün Anadolu’nun evlâdı olduğu kanıtlanmaktadır.
BİR GARİP ÖLDÜ DİYELER/ ÜÇ GÜNDEN SONRA DUYALAR/ SOGUK SU ILE YUYALAR/ SÖYLE GARİP BENCİLEYİN/
Anlıyoruz ki; Anadolu nun bağrında yetişip halkına sevgi ve aşk duygularını aşılayan Yunus Emre’ler, Tapduk Emre’ler, Ahi Evren’ler, Hacı Bayram’lar, Pir Sultan Abdal’lar, Hacı Bektaş-i Veli’ler, Karacaoğlan’lar, Aşık Veysel’ler ve daha niceleri, gönüllerimize attıkları tohumlarla birbirlerimizi sevgiyle kucaklamanın mutlulugunu, elele, gözgöze, omuzomuza coşmanın heyecanını bizlere, gelecek kuşaklara emanet etmişlerdir.