Yedek subay adaylarından Ziraat Yüksek Mühendisi olanları İzmir Gaziemir’deki Ulaştırma Okuluna gönderirlerdi.
Benim askerlik maceram 1952 yılında 36. dönem yedek subay adayı olarak İzmir’de başladı.
Hareket noktam, Ankara’ydı ve müstakbel eşim İnci’yle tanıştığım günlerdi.
Askerlik teçhizatımı Ankara Yedek Subay Okulunda bir torba içinde teslim almıştım...
İzmir’e hareket günü, İnci’yi beni geçirmesi için Ankara Garına davet etmiş, onun beni asker olarak görmesinden gurur duyacağını ummuştum!
Sabah teçhizat torbamı açıp asker elbisemi giyince büyük bir felaketle (!) karşılaşmıştım.
Kepim, ceketim, pantolonum ve postallarım iki beden küçüktü!
Kep başımın üstünde limon kabuğu gibi duruyordu. Ceketin kolları, pantolonun paçaları bileklerimin birer karış üstündeydi!
*
Bizi Ankara Garından yolcu edecek bölük komutanı, yol boyu beni bölüğün ortasına saklayarak askerliğin onurunu (!) korumuş oldu.
Ancak ben İnci’ye görünmeden nasıl kaçacaktım?
Anneler, babalar, kardeşler yakınlarını uğurlamak için garda toplanmıştı. Ben de her şeye rağmen gözlerimle İnci’yi arıyor, o beni görmeden ben onu gözlerimle kucaklamaya çalışıyordum...
Olan oldu, İnci ve annesi koşarak yanıma geldiler! Ben bu arada başımın görüntüsünü kurtarmak umuduyla limon kabuğu kepimi asker ceketimin içine saklamayı başarmıştım...
Sonra, askerlik hayatımın birinci günü, İnci’nin annesi Nedret Hanım çantasını açmış ve kızının en sevdiğim fotoğrafını bana vermişti...
Nihayet, kalbimin üstündeki ceket cebimde taşıdığım bu fotoğrafla askerlik hayatımı tamamlamış ve İnci’yi benimle evlenmeye ikna etmiştim...
*
Trenimiz gece yarısı Gaziemir’e ulaşmıştı. Hepimiz uykusuz ve yorgunduk...
Barakalara yerleştikten sonra, sabahın altısında uyandırılmış ve saat yedide okulun bahçesinde toplanarak ilk emirleri beklemeye başlamıştık.
“Can Kıraç! Ortaya çık!..”
Bu ilk emir beni şaşırtmıştı!
Koşarak komutanın karşısına geçmiş, lisede askerlik derslerinde öğrendiğim “hazır ol” duruşuyla selâmımı çakmıştım...
Kıyamet de o anda patlamıştı!
Üç yüz yedek subay adayı büyük bir coşkuyla bana gülüyordu ! Gülme krizi komutana da geçmişti !
Sonra komutan ; “Can Kıraç! Hemen depoya git, üstüne uygun bir elbise giy ve buraya gel!” diye bağırmıştı.
Depodaki aynanın karşısında, yeni asker elbisemle ve uzun boyumla ben de kendimi beğenmiş (!) koşarak tekrar meydana dönmüştüm.
Komutan yeni açıklamasını yapıyordu:
“Arkadaşınız yedek subay adayı Can Kıraç 3. Bölük Başçavuşluğuna atanmıştır. Askerlik süresince kendisine destek olmanızı istiyorum!”
Bu emri veren teğmen milli basketbolcu Nezih Okuş’tu ve askerlikten sonra Adana valiliği yapmıştı.
*
Yedek subay olduktan sonra Ulaştırma Okulunda öğretmen olarak vatani hizmetimi tamamlamıştım.
Tabii macerasız askerlik mi olur.!
En güzel aşklar asker ocağında pişer, olgunlaşır. Vatan aşkı da öyledir, hayatını birleştirmeye karar verdiğin insana karşı hissettiğin duyguların kıvama gelmesi de öyledir.
Ben biliyorum ki en güzel aşk mektupları asker ocağında yazılıyor.
İnsan orada şair de oluyor.
Aralık 1952’de yazdığım şiirlerden biri:
Asker Aşkı !
“‘Günlerime düğüm attığım
Çözüp çözüp sayamadığım
Sen bana bayram izni gibisin
Uzanıp uzanıp kavuşamadığım
Sana canım feda olsun
Gel
Tüfeğimle vur beni
Bu delilik değil
Asker aşkı asker!”
*
Sıra mektuplarda.
Hasret olgunlaştırıyor duyguları.
İnci’ye ne çok mektup yazdım.
Ve ne çok mektup yolu gözledim...
Büyük bir özenle yazar, büyük bir aşkla da cevabını beklerdim. Heyecandan geceleri gözüme uyku girmezdi.
Hâlâ o mektupları saklarım.
Bunun da bir hikâyesi var. İnci de saklamış mektupları. İzmir’e göç ettik. Birgün Ankara’dan annesinden telefon geldi .
İnci’ye.; “Eve hırsız girdi”dedi.
Bir şey aldı mı ? diye meraklandık.
Annesi; “Hiçbir şeyi almamışlar, yalnız etrafı karıştırmışlar. Çok ilginç,
senin mektup çantanı bulmuşlar. Mektupları çıkartmışlar, hemen hemen hepsini okumuşlar ve öyle bırakmışlar...”
Benim yorumum şu olmuştu; Hırsızlar bile benim mektuplarımdan öyle etkilenmişler ki ; “Bu aileye dokunmayalım! Bu ailede bir âşık var!” demişler ve evden ayrılmışlar ....,
*
“Türklüğün öz cevheri taşar temiz kanından,
Yedek subay ölür de dönmez er meydanından.”
*