1938 yılında, babamla elele, Taksim meydanındaki ünlü heykelin önünde, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluş öyküsünü ondan dinlemiş olmanın heyecanını hâlâ içimde hissederim.
O günlerde, Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nda, rıhtıma sürünerek geçen vapurdaki genç subayların
hançerelerinden çıkıp gökyüzüne akseden Harbiye Marşını gözleri buğulanarak dinliyor ve ulusuna veda
edeceği 10 Kasım sabahını bekliyordu !
Ben, Taksim heykelinin önünde, Cumhuriyet’in kahramanlarını hayranlık dolu duygularla kucaklığım o
gün 11 yaşımı henüz tamamlamıştım! Bugün, 79 yaşına merdiven dayamış bir Türk vatandaşı olarak,
Taksim‘den her geçişimde aynı heyecanı yaşıyor, Cumhuriyetimizin kurucularını, duyduğum hayranlığa
şükran hislerimi de katarak selâmlıyorum.