Yaşanmış Olaylar

Vehbi Koç 4. Ölüm Yıldönümü

ÖLÜMÜNÜN 4.YILINDA VEHBİ KOÇ'U ANILARIMIZLA YAŞIYORUZ!

Can Kıraç
Yaşasaydı, 2000 yılında Vehbi Koç 99 yaşında olacaktı ! Ölümünün dördüncü yılında, O'nu, ulusunun sorunlarıyla ilgilenen ve yol gösteren bir işdünyası lideri olarak anıyoruz.

Vehbi Koç'un başarıları ve genç kuşaklara gösterdiği ilgi nesilden nesile anlatılacaktır. Ben, bu yazımla, O'nun hâtırası önünde saygıyla eğiliyor ve birkaç anımı sizinle paylaşıyorum.

Eşim İnci ve ben heyecanla akşam olmasını bekliyorduk!

1957 yılının Kasım ayında, İzmir'de durmadan ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmurlu bir günün gecesinde evde yemeğe misafir ağırlamak hiç de kolay bir iş değildi. Hele, beklenen misafir "patronum" Vehbi Koç olunca!

Vehbi Bey'le başbaşa kaldığımız bu ilk gece tahminimizden de başarılı geçmişti. Ben İzmir'in iş dünyası ile ilgili haberler vermiştim o da bize basamak basamak yükselerek "refaha" kavuşmanın erdemini ve sırlarını anlatmıştı! Sıra kahve içmeye gelmişti. Vehbi Bey keyifli zamanlarında yaptığı gibi ellerini dizlerine vurduktan sonra; "Çocuklar size teşekkür ederim. Beni tahminimden daha iyi ağırladınız. İnci Hanım, senin yemeklerin de hoşuma gitti, yorulmuşsun, ellerine sağlık!" diyerek bizlere iltifat etmişti. İnci de bu samimi duygulara tevâzu içinde mukabele etmek düşüncesi ile; "Beyefendi, sizi evimizde misafir etmekten onur duyduk. Sağolun! Beğendiğiniz yemeklerin bir kısmını da Can hazırladı, benim için hiç yorgunluk olmadı!" itirafında bulunmuştu. Gecenin keyfi de bu itiraftan sonra kaçmıştı! Vehbi Bey'in sevinç ifade eden yüz çizgileri değişmiş, kızgınlığını belirleyen şekilde alt dudağı hafifçe aşağıya sarkmıştı. Biz, İnci ile göz göze bakarak bu ânî değişikliğin sebebini anlamaya çalışmıştık. Merakımızı ve endişemizi Vehbi Bey şu açıklaması ile gidermişti; "İnci Hanım! Sen sen ol bir daha kocanı mutfağa sokma! Erkeğin işi evinin dışında çalışmaktır. Yemek yapmasını bilmiyorsan, kocana söyle sana ahçı tutsun!"

İzmir'in eski evlerinin en görkemli yeri olan mermer döşemeli limonluğunda sanki bir zelzele olmuş ve kocaman yalı başımıza çökmüştü! Üzüntümüzü fark eden Vehbi Bey, bu defa da bizleri biraz olsun teselli etmek istercesine; "Can Bey'in maaşını arttıracağım, bir ahçı tutarsınız!" vaadinde bulunmuştu. Biz bu olaydan sonra bir on sene daha İzmir'de, "ahçı zammını" bekleyerek yaşamaya devam ettik!

Otosan'da yapılması kararlaştırılan otomobile verilecek isim herkesin zihnini kurcalıyordu. Koç Topluluğu yayını olarak 1963 yılı Eylül ayından itibaren İzmir Egemak Şirketi'nde yayınlamaya başladığım Bizden Haberler Dergisi bu konuyu bir anketle tespit etmek teşebbüsünde bulunmuştu. Vehbi Bey, adın millete mâl edilmesini istiyordu. Madem ki halk tipi olması esastı ve aile arabası olacaktı, şu halde adını milletin koymasından daha tabiî birşey olamazdı."

Vehbi Koç'un bu teklifi benimsenmiş ve Eli Acıman ile görüşülerek bu yarışmanın Manajans tarafından yürütülmesi kararlaştırılmıştı. İsim yarışmasına en çok onbeşbin kişinin katılması bekleniyordu. 10 Ağustos 1966 günü yayınlanan ilânlarla 25 Ağustos'a kadar gün verilmişti. Ancak, tahmin edilemiyen bir ilgiyle karşılaşılmış ve 86.318 mektup ve telgraf alınmıştı...

Teknik Üniversite Rektörü Prof.Karafakıoğlu, yine Teknik Üniversite Makine Fakültesi Profesörlerinden Odalar Birliği Sanayi Dairesi Müdürü Necmettin Erbakan, İktisatçı ve İşletmeci Prof. Memduh Yaşa, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek ve gazeteci Cevat Fehmi Başkut'tan oluşan jüri, teklif edilen onse-kizbin ayrı ismi eleyerek Koç Holding Yönetim Kuruluna; Anadolu, Anadol, Otosan ve Veko isimlerini teklif etmeyi kararlaştırmıştı. Neticede, Anadol ismi otomobil sanayii tarihimize girmiş oluyordu. O günlerde, uzun süre kamuoyununun dikkatini çeken Anadol için şiirler bile yazılmıştı. Bunlardan Vehbi Koç'a ithaf edilen şiirin bir bölümünde, Ali Rıza Özer şöyle sesleniyordu:

"Yıllarca özledik seni, nerdesin?
Sen Türk'ün tekniği, alın terisin!
Yakıştın yollara ne de güzelsin!
Ey Türk Anadol, Türk otomobili,
Süzül ceylân gibi yolların gülü."

1970'li yılların başıydı. Bürom Mecidiyeköy'deki Lâlezar Apartmanında bulunu-yordu. Lâlezar Apartmanı, bir dönem, Koç İmparatorluğunun ünlü ve önemli bir merkezi olmuştu. Bernar Nahum işini ve evini Ankara'dan İstanbul'a naklettiği zaman Lâlezar Apartmanına yerleşmiş, bir katını ikâmetgâh bir katını da büro olarak kullanmıştı. Rahmi-Çiğdem Koç ve Suna-İnan Kıraç evliliklerinin ilk yıllarını bu apartmandaki dairelerinde yaşamışlardı.

Günlerden bir gün, seyahatte bulunduğum bir hafta başında,Trakya'daki traktör bayimiz Necmi Baykal bir kamyonet dolusu kavun karpuzu, mevsim armağanı olarak bana getirmiş, beni bulamayınca da hepsini apartmanın girişine boşaltıp kapıcıya; "Aman ne olur Can Bey'in dönüşüne kadar bunları burada idare ediver!" ricasında bulunmuş. Aynı gün, Vehbi Bey bir toplantı için Lâlezar'a geldiğinde kavun ve karpuzları görmüş ve bana gönderilmiş olduğunu öğrenince; "Bunların iyilerini seçip arabamın bagajına koyun" tâlimatını vermiş ve şu görüşünü açıklamış; "Can Bey'e gelen hediyelerde benim de hakkım vardır!". Kapıcıya ; "Benim bu sözümü Can Bey'e aynen nakledersin, sakın unutma!" demiş. Ben, o günden beri bana gelen hediyelerde Vehbi Bey'in payının bulunduğunu hiç aklımdan çıkarmamışımdır. (Emekli olduktan sonra hediye gelişi bir hayli zayıfladı! Buna rağmen "patronun hakkı patronundur" inancımı aynen muhafaza ediyorum!)
"-Neden hiç milletvekili olmadınız?
-Milletvekilliği çok çetin bir iş olmalı! Olmayı hiç düşünmedim.

-Size niçin "Koç" diyorlar?
-Dedemin dedesi pehlivanmış! Güçlü kuvvetli olduğundan Koç derlermiş ona. Soyadı kanunu çıkıncaya kadar da bizi "Koçzade" olarak tanırlardı.

-Sizin otomobil fabrikalarınız var. Otomobil kullanmayı biliyor musunuz? Ehliyetiniz var mı?

-Ehliyetim var. Gençliğimde otomobil kullanırdım. Bir gün kaza ile bir hanıma çarptım. Kafam iş sorunları ile dolu olduğu için dikkatimin dağıldığını hissetmiştim. Kazaya uğrayan benim zengin birisi olduğumu öğrenince yüklü bir tazminat istemişti. Ben de bu olaydan sonra otomobil kullanmayı bıraktım.

-Sizin harçlığınız ne kadar? Üzerinizde hiç para taşır mısınız?

-Ben sarfettiğim paranın hesabını tutarım. Cebimde az para taşırım.

-Hangi sporları seviyorsunuz?
-Otuzbeş yıl ata bindim. Atçılık en sevdiğim spordur. Bu sevgi uğruna beş kere attan düştüm!

-Yazın denize girer misiniz?
-İki üç dakikadan fazla kalmamak üzere denize girerim.

-İşadamı yerine ne olmak isterdiniz?
-Gene işadamı olurdum!

-Büyüyünce sizin gibi başarılı birisi olmak için ne yapmamız gerekir?
-Çalışmak,çalışmak,çalışmak! Hayatta en seveceğiniz şey çalışmak olmalıdır. Ben çok sıkıntılar çektim, ama yılmadım, çalışarak bütün zorlukları aşmasını bildim.

-Bundan sonra gerçekleşmesini istediğiniz bir şey var mı?
-Cevabı çetin bir soru daha! Amacım,kuruluşlarımızın temellerini daha da kuvvetlendirmek ve ilerletmektir. Nefesimin sonuna kadar bu amaç için çalışacağım."

Vehbi Bey, ilkokul mezunu çocuklarla yetmişaltı yaşında yaptığı bu söyleşiyi şöyle tamamlamıştı: "Ben, ortaokulun son sınıfına kadar okudum. Talebeliğim süresince sizler gibi sınıf birincisiydim. Artık yüksek eğitim yapmak, lisan öğrenmek gerekiyor. Allah sizleri memlekete ve ailelerinize bağışlasın.."

Vehbi Koç'u özlemle hatırlıyoruz.

Can Kıraç
26 Şubat 2000

Tasarım ve Uygulama entegresoft