Can Kıraç
Bu yazım PLATİN'de yayımlandığında 3 Kasım milletvekili seçiminin sonuçları alınmış olacaktır. Yeni meclisin ulusumuza yararlı ve başarılı hizmetler sunmasını diliyorum.
Eski seçimlere kıyasla heyecan temposu hayli düşük geçmiş olan bu seçim döneminin bende bıraktığı en önemli gözlem, ulusumuzun, çağdaş bir lider aradığı gerçeği olmuştur. Evet, Türkiye liderini aramaktadır!
21. asrın daha başlarında, ülkemizin içine düştüğü ekonomik ve sosyal krizler, toplumda politikacılara olan güven duygusunun kayboluşu, savaş tehlikesinin kapımıza dayanması ve dünyayı tehdit eden terör olaylarının büyüyerek yayılışı, ulusça, umutsuzluğa düştüğümüzü göstermektedir. Böylesine karmaşık ve karanlık bir ortamda, Türkiyemizin, çağdaş bir lidere muhtaç olduğu bütün açıklığı ile ortaya çıkmıştır.
Lider toplumun içine düştüğü ve çözümü zor gözüken hatta olanaksız sanılan sorunlar karşısında çözüm üreten, hedef belirleyen, topluma güven ve umut veren kişidir. Şimdi, biz, böyle bir umudun peşine düşmüş bulunuyoruz. Evet, Türkiye'nin artık liderini bulma zamanı gelmiştir..
Uzun bir süreden beri görüyor ve yaşıyoruz ki; bizdeki siyasal demokrasi yozlaşmıştır. Siyasal kurumlar toplumdan soyutlanmış, kendi sorunları içinde boğulmuşlardır. Siyaset toplumdan gelen taleplere karşı duyarsızlaşmıştır. Üstüne üstlük, bireyin kendisini güvende hissetmesini sağlayacak olan yargıya karşı olan güvensizlik duygusu yaygınlaşmıştır. Böylesine tehlikeli bir olgunun eşiğine gelmiş olduğumuz için de, kimimiz "adaleti" devletin dışında aramaya yönelmişizdir. Sade vatandaşlar ise kaderleriyle başbaşa kalarak ve devlete küserek köşelerine çekilmekte, kendilerini kurtaracak bir liderin gelmesini beklemektedirler. Aman dikkat! Adaletsizliğin en güçlü insanları bile kötülüğe sevkedeceğini unutmamalıyız.
Böylesine ışıksız bir ortamda çeşitli olumsuzlukları yaşarken, meydanlarda, milletvekilliğinin koruyucu zırhına kavuşmak için nutuk atan kusurlu politikacı adaylarından, hâlâ; "Türkiye iyi yönetilirse dünyanın sayılı ülkelerinden biri olabilecek güce sahiptir!" iddialarını dinlemeye devam ediyoruz. Bizi yönetmeye talip olanları sorgulamayı, millete yıllarca masal okumuş, devletin soyulmasına ortak olmuş veya göz yummuş insanları silkelemeyi bir türlü beceremiyoruz.
Bakınız, içine düştüğümüz durumu Nilüfer Göle nasıl tanımlıyor: "İki tane Türkiye var. Biri inanılmaz ümitsiz, hep tam bir şeyleri başaracakken aynı parametrelerin içinde boğulan, patinaj yapan, 'söz'ün bittiği bir Türkiye. Diğeri belli dinamikleri olan, Türk Cumhuriyetlerinde ellerinde iş çantalarıyla dolaşan adamların Türkiyesi. Ben siyasi söylemin bittiğini düşünüyorum. Siyaset herşeyi aşındırıyor, Onun için belki aşk romanları ve kızgınlık bu kadar tuttu." (Toplumun Merkezine Yolculuk-sayfa 166).
Bu defa sokaktaki insanın görüşlerini ve tepkilerini izlerken, toplumun yeni çözüm önerilerine yöneldiğini, genç kadroların işbaşına gelmesini beklediğini görüyoruz. Büyük bir çoğunluğun Avrupa Birliğine girmek, globalleşme hareketine katılmak, dünya ekonomisinden pay almak, insan haklarına saygılı, gelir dağılımı dengeli bir ortamda yaşamak istediğini anlıyoruz. Bunun için de, ulusça, bizi bu hedeflere kavuşturacak bir lider bekliyoruz. Evet, Türkiye liderini bulmalıdır! *
Bir Türk atasözünü hatırlatarak bu köşeden ayrılıyorum:
"Akıllı bildiği konuda, akılsız ise her konuda konuşur."
Ben bu köşede, yarım asrı aşan iş hayatı deneyimlerinden yararlanarak, bildiğim konularda görüşlerimi iki yıldır PLATİN okuyucuları ile paylaştım. Şimdi hissediyorum ki, benim bildiğim konular , çağımızın sorunlarına cevap bulmakta artık işe yaramamaktadır! Bunun için, 75 yaşımdan sonra, akılsızlar arasına katılmamak kararlığı ile, size vedâ ediyorum. PLATİN ailesine ve PLATİN okuyucularına mutlu olmaları için geleceğe umutla bakmalarını diliyorum.