Tiyatro sanatçısı Haldun Dormen ve sanatsever Erhan Dumanlı beni Afife Jale Tiyatro Ödülleri jüri üyeliğine getirmekle önüme yeni bir ufuk açmış oldular.
*
13 Mart 2006 Pazartesi gecesi, Dormen Tiyatrosunun 50. yılı, tiyatroseverler tarafından olağanüstü heyecan ve coşkuyla kutlanmıştı.
Haldun Dormen “Usta”nın, tiyatro ve Batı kültürünü özümsemiş kişiliği, bu törende, onun bütün inceliklerini hissetmemizi sağlayan bir şölen gibi anılarımıza işledi.
Her yönüyle “muhteşem” payesine lâyık olan bu yıldönümünde, Dormen-Tiyatro geleneğini yaratan sanatkârlara
sunulan vefa gösterisi, Haldun Dormen’in insan ilişkilerindeki ustalığını belirleyen sanatsal bir olaydı.
Bu vesileyle, Haldun “Usta”nın dostluğunu kazanmış birisi olarak, benden esirgemediği bir anımı, onun kaleminden sizinle paylaşıyorum:
HALDUN DORMEN’İN TEKLİFİ...
“No in the Book”adlı bir cinayet komedisiydi. İngilizceden benim uyarladığım komedide rolleri; devlet tiyatrosundan bize konuk olarak katılan eski oyuncum Tülin Oral’ın yanı sıra İsmet Üstekin, Ayşe Çakar, Ali Cağaloğlu, Murat Şen, Fery Baycu, verdiğim komedi yeteneğini sergileyeceğine inandığım genç asistanım Cenk Tunalı ve Can Kıraç oynuyorlardı.
Çok sevdiğimiz ve çeşitli alanlarda yeteneklerine inandığımız Can Kıraç, ilk kez tiyatroda oynayacaktı!?
“Bu rolü kim oynar?” diye düşünüp dururken Murat çekine çekine, “Birini önereceğim ama sakın kızmayın,” dedi!
Kim bilir hangi münasebetsizi önerecek diye düşündüm bir an... Sonra da merakla sordum:
Kim?
“Can Kıraç,” dedi korka korka.
“Harika!” diye haykırdım.
Fikir cidden harikaydı. Kıraç’ın oynaması oyuna büyük bir renk katabilir ve küçümsenmeyecek ticari bir boyut getirebilirdi...
“İyi hoş ama kabul etmez ki,” dedim. Teklif edersek ne kaybederiz diye lafa karıştı Çetin.
Öyle ya teklif etmek bize ne kaybettirebilirdi ki...
Ertesi sabah Çetin’le ikimiz Kıraçların Çamlıca’daki muhteşem evlerinin yolunu tuttuk.
İnci ve Can Kıraç her zamanki zarafetleriyle bizi güzel bahçelerinde karşıladılar.
Can’ın neden geldiğimiz hakkında en ufak bir fikri yoktu, ama ilginç bir şeyle karşılaşacağını hissetmişti.
Her zamanki sempatik haliyle bize pötibörlerden ikram ediyor ve üst üste espriler yapıyordu. Ben de yapacağım öneriyi “Haldun Usta bu sefer saçmaladın!” diyecek diye açmaya korkuyordum.
Can Kıraç samimi olduğumuz günlerden bu yana bana “Haldun Usta” diye hitap etmeyi âdet haline getirmişti.
Zaman geçiyor, konuya bir türlü giremiyordum...
“Tiyatromuzda bir rol oynamanızı istiyoruz,” dedim birdenbire damdan düşer gibi.
Beklediğim reaksiyon gelmemişti. Ne İnci fincanını elinden düşürmüş ne de Can gözlerini fal taşı gibi açarak,
“Yanlış duydum herhalde!” ya da “Saçmalamayın,” gibi söz söylemişti.
Bir süre sessizlikten sonra...
İlk konuşan İnci oldu. Meşhur kahkahalarından birini atarak
“Bu böyle şeyleri hemen kabul eder. Dünden hazır,” dedi.
Can buna da evet ya da hayır, canım ne münasebet gibi bir yanıt
vermemişti.
“Demek ki kabul edecek,” diye düşündüm ve hemen lafa girdim:
“Yeni oynadığımız oyunda tam sana göre bir rol var. Kabul edip oynarsan hepimiz çok mutlu olacağız,” diye boşluğu doldurdum. Bu arada Çetin elindeki teksti Can’ın önüne koymuştu bile. “Oyunu okumak isterseniz diye düşündük,” dedi.
“Hangi rol?” diye sordu Can.
Belli ki bu teklifin kendisine yapılmasından hoşlanmıştı. Ne de olsa tartışılamayacak sanatçı bir tarafı vardı...
“Bana bak, rezil olursun,” diye lafa karıştı İnci, bir yandan da bana pötibör uzatarak. Bunu söylerken de gülüyor, kocasına “Sakın oynama” gibi imâda bulunmuyor.
“Bence oyna ama rezil olma olasılığını da göze al” demek istiyordu...
*
İkilinin o günlerde ilk torunları dünyaya gelmek üzereydi. Bu nedenle de hayli heyecanlı günler geçiriyorlardı. Buna rağmen tiyatroda oynama teklifi onlara ters gelmemiş, her ikisi de öneriyi kendi hayat felsefelerine göre değerlendirmişti...
*
“Usta, becerebilir miyim dersin?” diye sordu Can kahvesinden bir yudum alarak
“Tabii becerirsin. Televizyonda ne kadar rahatsın,” diye cevap verdim.
Gerçekten de Can Kıraç gerek göründüğü televizyon programlarında gerek davetlerde yaptığı espri dolu konuşmalarda fevkalâde rahat bir insandı ve olağanüstü bir karizması vardı.
Biraz çalışmayla onun yapısındaki bir insanın bu işi başaramaması düşünülemezdi...
Provalara başladığımız zaman doğru bir seçim yaptığımıza karar vermiştik.
Can Kıraç bu işi beklediğimizden de iyi kıvıracaktı. Tek derdi uzun uzun tiratlarıydı. Karşılıklı konuşmalarda işi çok daha kolaydı ve onlarda hiçbir sorun yoktu.
İki haftalık bir prova süresinden sonra Ali Cağaloğlu sağlık nedenleriyle oyundan affını istedi. Ben de uzun tiratların olmaması gerekçesiyle ondan boşalan rolü Kıraç’ın oynamasının daha doğru olacağını düşündüm.
Gerçekten de Can bu rolü oynarsa uzun tiratlardan kurtulacak ve karşılıklı diyaloglarda rahat edebilecekti.
Ben bu öneriyi yapar yapmaz , “Ben de affımı rica edeceğim, zira bu işin altından kalkamayacağımı anladım,” deyiverdi.
Meğer o günkü provada rolü oynarsa rezil olacağını düşünmüş ve bunu bizlere münasip bir zamanda bildirerek oyunu bırakmaya karar vermiş...
Israrlarımız hiçbir işe yaramadı ve Can Kıraç oyundan ayrıldı.
*
Bu gelişmeler karşısında duygularımı anlamanız için Haldun Dormen ve Çetin Akcan’a göndermiş olduğum 19 Aralık 2000 tarihli mektubumu paylaşıyorum:
*
.....,Özür dileyerek sizlere vedâ edeceğimi hiç düşünmemiştim!
Bana verdiğiniz değeri ve umudu boşa çıkardığım için gerçekten üzgünüm. Ancak haddimi bilmem gerçeğini unuttuğumu anlayınca, kendimi suçlu bulmaya başlamış ve bu sorumsuz davranışıma rağmen sizler gibi sanatı yüceleştiren insanların arasına katılmanın gururunu ve hazzını paylaşmak için aczimi görmezliğe gelmiştim.
Bu hatamı, gecikerek de olsa, anlamış olduğum için kendimi kutluyorum!
Ve sizlerden benim bu pervasızlığımı hoş görmenizi diliyorum.
Tiyatro gibi yüce bir sanata yıllarını ve emeğini vermiş olan sizlerin arasında geçirdiğim saatleri, ilerlemiş yaşamımın en güzel anıları olarak anacağımdan emin olmanızı istiyorum.
Tiyatro seyircisi olarak, sizleri daima hayranlıkla izlemeye devam edeceğim.
“Kâşif Murat”a da sevgilerimi sunuyorum!
Can Kıraç
*
“Hayat dediğin bir tiyatro sahnesi..Ne provası var, ne senaryo belli. Kimi zaman drama, kimi zaman komedi!”