Gazeteleri ve dergileri izleyenler, son yıllarda, İstanbul'un bir müzayede şehri olmaya yöneldiğini görmektedirler. Gerçekten, İstanbul gibi asırlar boyu güçlü imparatorlukları ve köklü kültürleri yaşamış ve yaşatmış olan bir şehrin, birgün antik varlığını gözler önüne sermesi gerekiyordu.
Nitekim, 1992 yılından bu yana, büyük otellerimizin salonları ve Yıldız Silahhanesi, sık sık ; "satıyorummm, satıyorummm, saaatttııımmm" haykırışları ile çınlıyor ! Bu organizasyonlar sayesinde, kültür ve san'at hayatımız canlılık kazanmaya başladı. Türk burjuazisinin eski ve yeni temsilcileri, müzayede salonlarında boy göstererek şıklıklarını sergilediler, prestijlerini pekiştirdiler. Müzayedeleri takip eden günlerde de, haberler ve dedikodular, gazetelerde, dergilerde ve sanat çevrelerinde tartışılarak gelecek müzayedelerin daha heyecanla izlenmesine sebep oldular.
Şimdi sizleri, bu yazı aracılığı ile, iki üç saat devam eden görkemli bir gösterinin perde arkasına götürmek istiyorum.
Müzayedenin gerçek başlama işareti sanıldığı gibi salonda toplananların heyecanla bekledikleri zil veya çan sesi değildir !
Her müzayenin hazırlanması için enaz iki üç ay süren; hızlı,tempolu, titiz ve emek dolu bir çalışma dönemine ihtiyaç vardır. Bu hazırlık dönemini, bir gecelik bir konser için aylarca süren çalışmalara benzetebilirsiniz.
Her müzayedenin doğumu gazetelere verilen; “Elinizdeki antikayı değerlendirmeyi düşünür müsünüz ?" ilânları ile başlar. Böyle bir ilânı okuyan ve konu ile ilgilenen kişinin, yıllar boyu evin bir köşesini süsleyen veya dolap arkasında saklanıp unutulan "antika adayı" eşyayı organizasyon merkezine getirmesi ile hazırlık döneminin en zahmetli bölümü yaşanmaya başlanır!
Müzayedeci cephesinden henüz "antika adayı" olan bir mal, onu getiren kişi için hatıralarla zenginleşmiş, paha biçilmez, dünyada eşi bulunmaz bir sanat şaheseridir!
Küçük bir fiske ile çın çın öten fincandan, ailenin üç kuşak önce yaşamış paşadedesi, kakuleli kahve içmiştir! Tombak gülepdan ile büyükannenin evlendiği gece misafirlere gülsuyu ikram edilmiştir! Gümüş hamam tası ile saraylı hanımın sırma saçlarına mis kokulu sular dökülmüştür!
Anılarla böylesine zenginleşmiş bir parçanın gerçek değerini belirlemek ve bu değeri tam bir dürüstlükle karşı tarafa kabul ettirmek herzaman kolay olmamaktadır.
"Tombak" sanılan bir şamdanın pirinçten, "gümüş" sanılan bir lokumluğun sıradan bir madenden yapıldığını açıklamak ise insana zor dakikalar yaşatmaktadır. Hele, kendisi için çok kıymetli olan bir hâtırayı paraya çevirerek ,hayatının geride kalan yıllarında biraz olsun feraha kavuşmak isteyen eski bir İstanbul hanımefendisini ikna etmek insanın saatlerini almaktadır. Bu gibi satıcı-alıcı buluşmalarında "sürprizlerle" karşılaşmak ise insana başka heyecanlar yaşatmaktadır !
Tarihi bir köşkün arka odasının duvarında, yıllarca gözlerden uzakta kalmış eski bir yazının Hafız Osman'ın eseri çıkması, sahibine, hayal bile edemediği büyük paralar kazandırmaktadır.
Görüldüğü gibi, müzayedenin bu döneminde, antika uzmanları çok önemli görevlerle ve sorumluluklarla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bunun içindir ki, bazı tespitlerin doğru bir şekilde yapılabilmesi için konunun bir "eksperler kuruluna" sunulması bile gerekebilmektedir.
Müzayedeye konacak bir malın fiyatını belirlemek ise ayrı bir hü-nerdir !
"Yüksek fiyat politikası" alıcıların satın alma heveslerini azaltır. Fiyatın düşük tutulması ise satıcıların mağdur olmalarına ve müzayedelerden kaçmalarına sebep olur. Hatta, biraz düşük fiyatla müzayedeye giren parçaların, müzayedenin insanı kamçılayan etkisiyle, beklenenden daha yüksek fiyata satıldığı da hiç akıldan çıkarılmamalıdır.
Tabiiki, fiyatı belirleyen diğer unsurlar arasında; koleksiyonculuk, tarihçe, arz-talep baskıları, moda ceryanları, enflasyon beklentileri de önemli rol oynamaktadır.
Müzayedeye girecek parçaların seçimi ve tanımı yapıldıktan, fiyatları da belirlendikten sonra, sıra "katalog" düzenlemesine gelmektedir.
Katalog, eserlerin tanıtılması, ilgililerin dikkatlerinin çekilmesi ve "albeni" yaratılması bakımından çok özenli ve profesyonel bir çalışma yapılmasını gerektirmektedir.
Fotografçılık ve baskı tekniklerindeki gelişmeler, ülkemizde de çok başarılı kataloglar hazırlanmasına imkan vermektedir.
Ancak, çok güzel basılmış kataloglar, içindeki bilgiler bakımından beklenileni vermiyorsa emeklerin boşa gideceğini peşinen kabullenmek lazımdır. Bunun içindir ki böyle titiz bir çalışma müzayede organizasyonunun enaz iki ayını almaktadır.
Müzayedeler, eserlere verilen önem ve öncelik bakımından, antika meraklılarının ve koleksiyonerlerin etki ve yönlendir-meleriyle, tıpkı modada olduğu gibi, zaman zaman yeni bir kişilik ve görünüm kazanmaktadırlar.
Türkiye'de, 1950'li yıllarda, Viyana mobilyalarına, 60'lı yıllarda Fransız porselenlerine, 70'li yıllarda metal parçalara, 80'li yıllarda resimlere ve 90'lı yıllarda Osmanlı eserlerine gösterilen ilgi, bu "modanın" bizdeki izleri olarak kabul edilebilir.
Bu alandaki diğer ilginç bir gelişme de, İstanbulda ve büyük şehirlerimizde yaşayan bazı antika meraklılarının , dünyanın önemli merkezlerinde oluşan "antika ceryanlarını" izlemeleri ve bizde de hissedilir şekilde "uluslararası" bir ilginin doğmasına öncülük yapmalarıdır.
Bu ilgi, yurt dışındaki "antika kuruluşlarının" Türkiye ile temaslarını yoğunlaştırmalarına sebep olmaktadır.
Biraz da müzayedelere alıcı olarak katılacak olanların dikkat etmeleri gereken hususlara değinmek istiyorum.
Müzayedeye girecek parçalar, enaz bir hafta önce, muhtemel alıcıların incelemesine sunulmaktadır. Alıcılar bakımından bu süre çok önemlidir. Eserlerin görülmesi, incelenmesi,üzerinde tartışılması ancak bu zaman diliminde mümkün olmaktadır.
Sanat eserleri tartı ile alınıp satılmadığına göre, benimsenecek
ölçüleri belirlemek alıcının kendi takdirine kalmış bulunmaktadır. Bu takdirin yapılabilmesi için en geçerli yol "malı" tanımak ve hissetmektir. Parçayı elle tutarak algılamak, güneş ışığında incelemek, ona değişik bir açıdan bakmak, kişinin vereceği kararda çok etkili olabilmektedir.
Bu incelemeleri tamamladıktan sonra, müzayedenin yapılacağı gün salona büyük bir güvenle girmemeniz için artık hiçbir sebep kalmamış olacaktır. Şimdi, fiyat yarışmasının "sihirli" etkisine kapılmadan "bayrağınızı" kullanmak zamanı gelmiştir.!
Bu vesileyle "bayrağı" başka işler için kullanmamanızı da size hatırlatmak istiyorum! Çünkü etrafı ile konuşmaya meraklı bir hanımın, müzayede salonundaki bir arkadaşının dikkatini çekmek için "bayrağını" sallaması, ona, hiç ilgilenmediği bir parçayı çok yüksek bir bedelle satın almasına sebep olmuştur!
Fiyat yarışmasında ölçüyü kaçıranlar için de bazı tedbirler müzayede organizasyonlarının kuralları arasına girmiş bulunmaktadır. Fiyat arttırma konusunda limit belirleyerek bir dostu veya organizasyonun bir elemanını görevlendirmek, müzayedeye telefonla katılarak kimliğinizi saklı tutmak bunlardan bazılarıdır.
Herşeye rağmen, müzayedeye katılarak, sahip olmak istenilen esere "bayrağı" kaldırarak kavuşmanın ve "saaatttııımmm" sözünün keyfinin yaşamanın tadı başkadır!
Ben, sizlere, bu keyfi yaşamanızı diliyorum ve yeni yılın müzayedeli haftasonları ile zenginleşmesini temenni ediyorum.
CAN KIRAÇ