(Vehbi Koç'tan özel)
Eşim İnci ve ben heyecanla akşam olmasını bekliyorduk.1957 yılının Kasım ayında,İzmir'de durmadan ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmurlu bir günün gecesinde evdeyemeğe misafir ağırlamak hiç de kolay bir iş değildi.
Hele, beklenen misafir "patronum" Vehbi Koç olunca!
Ben, şirket müdürlüğüne yeni atanmıştım. 1950'li yıllarda otuz yaşında bir gencin bir Koç şirketine müdür olabilmesi için on kişinin işini yapma becerisi göstermesi bile yeterli bir referans sayılmazdı! İsak Bey'den "Bu adam çalmaz, dürüsttür!" onayını almak, Mösyö Bernar'dan "Bu çocuğun çalışma temposu fena değil sabahın yedisinde
işe gelebiliyor!" taktirini kazanmak, Hulki Alisbah'ın "Yazdığı raporlarda Türkçesi anlaşılıyor!" pâyesini elde etmek ve nihayet Vehbi Bey'in "Ben bu adamı alıcı gözü ile bir defa daha tartayım, ondan sonra karar veririz!" süzgecinden geçmek gerekirdi. Ben, bugün bile,bu imtihanı nasıl kazandığımı anlamış değilim! İşte, bunu başarmış ve otuz yaşında Egemak şirketi müdürlüğüne getirilmiş olduğum günlerde Vehbi Bey İzmir'e gelmiş ve benim akşam yemeği davetimi kabul etmişti. Bu davet Vehbi Koç için de önemli bir fırsat olacaktı! Bizim yaşam şeklimizi görecek, gösterişe veya şatafata verdiğimiz önceliği anlayacak ve eşimin becerilikliğini tartacaktı. İşini teslim ettiği insanları her yönüyle tanımak Vehbi Koç'un çok önem verdiği bir özelliği idi.
Böylesine önemli bir görücüye çıkma hususunda eşim İnci'yi ikna etmem kolay olmamıştı; "Meraklanma yemeklerin hazırlanmasında sana yardım ederim" taahhüdünde bile bulunmuştum. Vehbi Bey'le başbaşa kaldığımız bu ilk gece tahminimizden de başarılı geçmişti. Ben İzmir'in iş dünyası ile ilgili haberler vermiştim o da bize basamak basamak yükselerek "refaha" kavuşmanın erdemini ve sırlarını anlatmıştı! Sıra kahve içmeye gelmişti. Vehbi Bey keyifli zamanlarında yaptığı gibi ellerini dizlerine vurduktan sonra; "Çocuklar size teşekkür ederim. Beni tahminimden daha iyi ağırladınız. İnci Hanım, senin yemeklerin de hoşuma gitti, yorulmuş-sun, ellerine sağlık!" diyerek bizlere iltifat etmişti. İnci de bu samimi duygulara tevâzu içinde mukabele etmek düşüncesi ile; "Beyefendi,sizi evimizde misafir etmekten onur duyduk. Sağolun! Beğendiğiniz yemeklerin bir kısmını da Can hazırladı, benim için hiç yorgunluk olmadı!" itirafında bulunmuştu.
Gecenin keyfi de bu itiraftan sonra kaçmıştı! Vehbi Bey'in sevinç ifade eden yüz çizgileri değişmiş, kızgınlığını belirleyen şekilde alt dudağı hafifçe aşağıya sarkmıştı. Biz, İnci ile göz göze bakarak bu âni değişikliğin sebebini anlamaya çalışmıştık. Merakımızı ve endişemizi, Vehbi Bey şu açıklaması ile gidermişti; "İnci Hanım! Sen sen ol bir daha kocanı mutfağa sokma! Erkeğin işi evinin dışında çalışmaktır. Yemek yapmasını bilmiyorsan, kocana söyle sana ahçı tutsun!"
İzmir'in eski evlerinin en görkemli yeri olan mermer döşemeli limonluğunda sanki bir zelzele olmuş ve kocaman yalı başımıza çökmüştü! Üzüntümüzü fark eden Vehbi Bey, bu defa da bizleri biraz olsun teselli etmek istercesine; "Can Bey'in maaşını arttıracağım, bir aşçı tutarsınız" vaadinde bulunmuştu. Biz bu olaydan sonra bir on sene daha İzmir'de, "aşçı zammını"bekleyerek yaşamaya devam ettik! Hem de, Vehbi Bey'i, Sadberk Hanım'ı ve çocuklarını evimizde ağırlama cesareti göstererek!..