Can Kıraç
1 Mayıs 2004 Cumartesi sabahı, Avrupa Birliği, 10 ülkenin katılımıyla 25 ülkeden oluşan, ekonomik, sosyal ve siyasal yeni bir boyut kazandı. Artık, 455 milyon nüfusuyla, Çin ve Hindistan dan sonra, Avrupa Birliği, dünyamızın en kalabalık parçası oldu.
Başbakanımız, Mayıs ayı sonlarında, Londra da, İngilterede yaşayan Türklere şu uyarıyı yapmıştı: Hedefimize yaklaşıyoruz. Sizlerin de, hergün, yaşadığınız ortamda Avrupa Birliği?nin kapısını çalmanızı istiyorum!
Bütün Dünya okuyucuları arasında, öğretmenlerimizle öğrencilerimizin ayrıcalıklı bir yeri bulunduğunu bilerek, bu yazımla, size, kimin kapısın çaldığımızı anımsatmak istedim.
18 Nisan 1951 tarihinde, Almanya, Fransa, İtalya, Belçika. Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalanan Paris Anlaşması ile hayata geçen Avrupa Kömür ve Çelik Birliği, Avrupa Birliği ne atılan ilk adım olmuştu. 1973 yılında bu birliğe İngiltere, Danimarka ve Irlanda katılmıştı.1981?de Yunanistan, 1986?da İspanya ve Portekiz, 1995?te Avusturya, Finlandiya ve İsveç in katılımıyla Avrupa Birliği 15 ülkeli bir beraberliği gerçekleştirmişti. Nihayet, 1 Mayıs 2004 günü, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Litüvanya, Letonya, Slovakya, Estonya, Slovenya, Kıbrıs Rum Kesimi ve Malta nın katılımıyla 25 ülkeli, 455 milyon nüfuslu Avrupa Birliği gerçekleşmiş oldu. Bu birleşme, bütün AB merkezlerinde çoşkulu törenlerle kutlandı... Biz Türkler de, kırk yıldır kapısını çaldığımız Avrupa Birliği ülkelerini, biraz kıskançlık ve biraz da hırsla seyrettik. Bizi AB ye taşıma becerisi gösteremeyen politikacılarımıza kızgınlğımızı içimize sindirmeye devam ettik.
Bugün, 25 ülkeli Avrupa Birliğinin nüfus yapısı şöyle oluşmaktadır: Almanya 82 milyon, İngiltere 59 milyon, Fransa 58 milyon, İtalya 57 milyon, İspanya 39 milyon, Polonya 38 milyon, Hollanda 15.5 milyon, Yunanistan 10.5 milyon, Çek Cumhuriyeti 10.2 milyon, Macaristan 10.2 milyon, Belçika 10.1 milyon, Portekiz 9.9 milyon, İsveç 8.8 mil-yon, Avusturya, 8.1 milyon, Slovakya 5.4 milyon, Danimarka 5.2 milyon, Finlandiya 5.1 milyon, İrlanda 3.6 milyon, Lituvanya 3.5 milyon, Letonya 2.3 milyon, Slovenya 2.0 milyon, Estonya 1.4 milyon, Kıbrıs Rum Kesimi 0,7 milyon, Malta 0.4 milyon, Luksemburg 0,4 milyon. Toplam: 455 milyon (Türkiye 71.0 milyon)
AB nin yenilenen yapısına kuşbaşı baktığımızda şu ayrıntılar dikkatimizi çekmektedir: Yeni 10 ülkenin Avrupa Birliğine katılımı bazı sorunları gündeme taşıdığı için, Birliğin merkezi olan Brüksel de gelişmeler yakından izlenmektedir. Yeni katılan 10 ülkenin tarım sektörü, AB ekonomisine önemli bir kırılganlık taşımıştır. Bu katılımlarla, AB?nin tarım alanı yüzde 28. tarımda çalışan nüfus sayısı yüzde 58 büyümüş, buna karşılık 10 ülkenin eski 15 ülkeli AB ye tarımsal ürün katkısı yüzde 8 seviyesinde kalmıştır. Yenilerin işsizlik sorunları da, AB içinde endişe yaratmaktadır. 2004 yılı başında yapılan belirlemelere göre; çalışan nüfus içinde işsizlik oranı; 39 milyonluk Polonyada yüzde 19, 10 milyonluk Çek Cumhuriyetinde yüzde 8, 10 milyonluk Macaristanda yüzde 6 seviyesindedir. (Türkiye?de yüzde 4) Enflasyon konusunda da yeni üyeler arasındaki farklılık dikkat çekicidir. 2003 yılı sonuna göre, enflasyon; Slovakyada yüzde 9, Macaristanda yüzde 5, Polonyada yüzde 1 seviyesindedir. (Türkiyede yüzde 14) Kişi Başına milli gelir; 2002 Euro değerlerine göre 15 ülkeli AB de ortalama 24.000 Euro iken, bu değerler: Slovenyada 17.700, Kıbrıs Rum Kesiminde 17.400, Çek Cumhuriyetinde 14.400, Macaristanda 13.600, Maltada 11.700, Slovakyada 11.400, Estonyada 10.000, Polonyada 9.500, Lituvanyada 9400 ve Letonyada 8.500 Eurodur. (Türkiye de 3000 Euro)
Türkiye nüfusunun büyük bir bölümünün Müslüman oluşunu ABye girmemizi zorlaştırdığını savunanlar, AB için hazırlanmakta olan Anayasanın giriş bölümüne Avrupa Kültürünü simgeleyen Hıristiyanlık olgusunun eklenmesini istemektedirler. AB ülkelerinde, bugünkü yapısıyla, nüfusun yüzde 72si Katolik, yüzde 25şi Protestan, yüzde 3çü Ortodoks dinine bağlı varsayılmaktadır. İstatistikler Ateist (Tanrıtanımaz) olanları belirlememektidir. Akdeniz ülkeleriden Avrupaya yönelen göç nedeniyle, Müslümanlık, AB içindeki yerini her geçen yıl kuvvetlendirmektedir.
Ancak, 11 Eylül 2001 Salı sabahı, New Yorkta yaşanan terör olayı, ve bunu izleyen diğer terör olayları, Müslüman toplumlara şüphe ve korku ile yaklaşılmasına sebep olmaktadır. Büyük güçler arasında savaşların bittiğini sananlar, üç yıldır ummadıkları bir durumla karşı karşıya kaldılar. Bir anda, Medeniyetler Çatışmasına doğru yola çıkarıldığımıza inanmaya başladık. Halbuki, 20. yüzyılda devletler arasında yaşanan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, sonra, Soğuk Savaşın yarattığı yaralar sarılmış, kutuplaşmalar çözülmüş ve 21.yüzyıla büyük umutlarla girilmişti.
Türk aydınları, Samuel P.Huntington un Medeniyetler Çatışması teorisi ile buna karşı geliştirilen; Medeniyetler Arası Dialog tezini hatırlamaktadırlar. Bu görüşleri irdeleyen toplantılardan biri Dinler Arası Dialog adı altında İstanbul da yapılmış, farklı dinlere inanan sözcüler, medeniyetler arasında yeni köprüler kurulmasını içtenlikle savunmuşlardı. Yaşanan terör olaylarından sonra, Batı dünyasında ortaya atılan görüşler, asırlar boyu kafalar içine yerleşmiş niyetleri ortaya çıkarması bakımından çok uyarıcıdır. Batılı aydınların ve politikacıların insanlığın önüne koydukları tanılama (teşhis) şöyle özetlenebilir: İnsanlık, bu yeni yüzyılda, Medeniyetler Çatışması na hazır olmalıdır! Medeniyetler arası çatışma Batı ile Öbürleri arasında devam edecektir. Millî, dinsel, etnik, sosyal ve siyasal bilinçlenmeler ve ekonomik farklılaşmalar medeniyetler arası uzlaşmayı zorlaştıracaktır!
İşte, biz Türkler, Avrupa Birliğinin kapısını çalma ısrarımızı sürdürdüğümüz bu dönemde, AB aydınları ve ulusları tarafından öbürleri arasına itilmiş durumdayız. Halkımızın Müslüman oluşu Anadolunun Avrupanın devamı sayılmaması, nüfusumuzun 70 milyonu aşması, eğitim düzeyimizin AB seviyesine ulaşmamış olması, demokratikleşme kriterlerini bütünüyle yaşama sokamayışımız, AB kamuoyunda aleyhimize kullanılmakta, üyelik umudumuzun ileri yıllara itelemesine çalışılmaktadır. Nitekim, bu yıl sonunda Birliğe katılma müzakerelerinin başlaması için tarih verilse bile, ABye tam üyeliğimizin enaz 10 yıl sonra gerçekleşeceği, AB liderleri tarafından açık açık ifade edilmektedir. Biz ise, postacıların kapıyı iki kere çalmaları geleniğini bilmemize rağmen, 40 yıldır AB kapısını yumruklamayı sürdürüyoruz!
Bu yazı yayımlandığı zaman, Avrupa Birliğinin en önemli kurumu sayılan Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılmış olacak. Bu seçimler, Avrupa Uluslarının Avrupa Birliğinin kurumlaşmasına verdiği önemi belirlemesi bakımından yeni göstergeleri önümüze koyacaktır. Seçime katılım oranları, seçilen parlamenterlerin ABnin geleceği ile ilgili siyasal görüşleri, parlamento içindeki gruplaşmalar önemli ipuçları verecektir. 1979 yılından bu yana, beş yılda bir yapılan seçimlerle vucut bulan Avrupa Parlamentosu, bu defa 732 üyeden oluşacak, Almanya 99 üye, Fransa, İngiltere, İtalya 78zer üye, İspanya, Polonya 54der üye, Hollanda 27 üye, Belçika, Yunanistan, Macaristan, Portekiz, Çek Cumhuriyeti 24der üye, İsveç 19 üye, Avusturya 18 üye, Danimarka, Finlandiya, Slovakya 14der üye, Irlanda, Litvanya 13çer üye, Letonya 9 üye, Slovenya 7 üye, Kıbrıs Rum Kesimi, Estonya, Lüksenburg 6şar üye ve Malta 5 üye ile katılacaklardır.
Türkiye?ye verilecek olan müzakere tarihi, AB ülkeleri başkanlarınca belirlenecek olsa da, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ortaya atılmış olan görüşler ve parlamentonun oluşumundaki yönelimler bu kararı muhakkak ki etkileyecektir. Bekliyecek ve göreceğiz.
Yazımı, konuya uygun olduğunu düşündüğüm birkaç atasözümüzle noktalıyorum:
* BİRİ YER BİRİ BAKAR KIYAMET BUNDAH KOPAR.
* ACIYAN ÇOK AMA EKMEK VEREN YOK.
*BANA BENDEN OLUR HER NE OLURSA, BAŞIM RAHAT BULUR DİLİM DURURSA.
* ÇIKMADIK CANDA UMUT VARDIR.
* DENİZDEKİ BALIĞIN PAZARLIĞI OLMAZ.
* ATA MALI MAL OLMAZ, KENDİN KAZANMAK GEREK.
* OLMAZ OLMAZ DEME OLMAZ OLMAZ.
* SEV BENİ SEVEYİM SENİ.
* ÇALMA ELİN KAPISINI ÇALARLAR KAPINI.