1948 yılında Ziraat Fakültesi 3. sınıfında başarılı bir öğrenci olduğum için Türkiye Zirai Donatım Kurumundan üç aylık yaz tatili bursu kazanmıştım. Fransa’nın Lille şehrindeki traktör fabrikasında staj yapacaktım.
Ünlü Şefik Kaptanın Ankara gemisiyle ilk defa Marsilya’ya ayak basmıştım.
O yıllarda teyzem Pakize Hanım ve eşi Adnan Molvan Marsilya’da yaşıyorlardı ve bu buluşma hepimiz için sürpriz olmuştu.
İkinci Dünya Savaşından çıkmış Avrupa benim için bir muammaydı.
İlk intiba olarak keyifli yaşamayı seven teyzemin mutlu olduğunu anlamıştım.
Adnan Enişteyle beraber “rakı sofralı” muhabbetleri devam ediyordu.
Akşam yemeğinden sonra, eniştem elimden tutmuş, beni (iki erkek baş başa) Marsilya’nın bir gece kulübüne götürmüştü.
Galatasaray Lisesi son sınıfında Taksim Gazinosu’na gitmiş ve “gece kulübü” havasını tanımıştım.
Marsilya’daki coşku çok daha fazlaydı! Dans pisti hiç boş kalmıyordu...
Adnan Enişte adı çapkına çıkmış bir adamdı! Gazinoda tanıdıkları vardı.
Beni, masada genç kızları olan bir aileyle tanıştırmış ve hemen o güzel kızı dansa kaldırmamı sağlamıştı.
Artık kafamda “aşk kelebekleri” uçuşuyordu!
(O yaşlarda her güzele âşık olmaya hazırdım!)
Fransızca bilmenin cesaretiyle kendimi anlatıyor, devamlı Marsilya’da yaşayacakmış gibi hikâyeler uyduruyor, kızı etkilemeye çalışıyordum.
Hayâl gücümü anlamanız için o gece kendimi nasıl tanıttığımı bilmenizi istiyorum:
“Türk bahriyesinde subayım ve gizli istihbarat görevlisiyim...”
Bundan daha güçlü sevgili adayı olur mu?
Bunları dinleyen o güzel kız, dans pistinde bana daha sıkı sarılıyor ve kulağıma aşk sözleri mırıldanıyordu!
Ne yazık ki her rüyanın bir bitişi vardı...
İşte, bugün “Bir varmış bir yokmuş”
duygumu kendimle paylaşıyor ve
“Ne mutluymuş bana!” diyerek hayâl dünyamdan ayrılıyorum.....
*