Can Kıraç
Birden bire ülke gündemine düşen olaylar aylık dergi yazarlarının önüne çıkan zorlukların başında gelir. Yazınızı bitirip derginize gönderdikten sonra önemli bir gelişme karşısında ne yapacağınızı kara kara düşün-meye başlarsınız. Ben, 13 Temmuz Cumartesi günü kendimi böyle bir telaş içinde buldum. Siyaset sahnesindeki büyük deprem kafalarımızı karıştırdı! Karamsarlara göre Avrupa Birliği kapısını aralamak için gösterilen bunca gayret artık boşa gidecektir. İyimserlere göre bu gelişme çağdaş çoğunluğu iktidara taşıyacaktır. Komplo teorisyenlerine göre de, ülke, yeni bir krizin kucağına düşecektir!
Gerçekten şimdi ne olacak?
Daha önce bu sayfada okurlarımla paylaştığım bazı görüşlerimi hatırlatmak istiyorum:
1946 yılından bu yana "demokrasi" uğruna katlandığımız bunca sıkıntının bedelini ulusça ödediğimize göre, hiç olmassa bu defa, sığ görüşlü politikacılardan ve kötü yönetimlerden kurtulmak için, baskın şeklinde yapılacak milletvekili seçimlerinden önce, hemen her alanda ve her kademede örgütlenerek vatandaşlık görevlerimizi üstlen-meye yönelmeliyiz. "Seçim" demokratik sistemin çıkış yoludur. Seçim sandıklarına, seçim tarihi ne kadar erken olursa olsun, hazırlıklı ve kararlı gitmeyi başarmalıyız. Eskimiş politikacıları ve modası geçmiş politikaları muhakkak tasviye etmeliyiz.
Bugüne kadar, memleket sevgisinin şampiyonluğunu yapan eskimiş siyasetçilerin karşılarına dikilip, ülkemizi en çok politikacıların değil, tüm vatandaşların sevebileceğini kanıtlamalıyız.
Şikâyet ettiğimiz bütün konuların kaynağının ve sorunlarımızın gerçek sebeblerinin partizanlık, siyasal populizm ve soygun düzeni olduğunu anlamış bulunuyoruz. Şimdi, siyasal hayatımızı yeniden düzenlemeyi öngördüğümüze göre, son elli yılda kazanılmış olan politik deneyimlerimizi de dikkate alarak, artık bu kâbusu tekrar yaşamıyacağımıza kendimizi inandırmalıyız. Güvenilir bir ekibi, çağdaş olmayı özümsemiş bireyleri işbaşına getirerek, politikacılara ve siyasal partilere güvenme inancımızı yeniden kazanmalıyız.
Bugün, iş ve siyaset dünyasındaki ilişkileri dikkate alarak, önümüzdeki dönemde, işadamlarımızın siyasi partilerde aktif göreve talip olacaklarını umuyorum. Yaşanan bunca skandal ve ekonomik krizden sonra, öncelikle genç kuşak işadamlarının politikaya bakışlarının ve siyaseti etkileme düşüncelerinin önemli nisbette geliştiğini görüyorum. Ve, bu gelişmeden, memleket için büyük yarar doğacağına inanıyorum.
Ancak, şu gerçeğin unutulmamasını diliyorum: Yeni dönemin en önemli özelliği, her konuda "şeffaf olma" şartının, bir ilke olarak öne çıkmış bulunmasıdır. Bu bakımdan, politika arenasına inecek genç kuşak işadamları, "şeffaf olma" ilkesine inanmalı ve bunun bütün gereklerini yerine getirmelidirler.
Bu defa, yaşamı değiştirmek için, her ha-reketi programlamak ve adımları zamanında atmak zorundayız. Çünkü, gelecek seçim; özgür, çağdaş ve demokratik bir toplum olma yolunda önümüze gelecek son şansımız olacaktır.
Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği hukuk-çu, filozof ve yazar Hıfzı Veldet Velidedeoğlu nun, günümüzden çeyrek asır önce, 1975 yılındaki bir gözlemini size hatırlatmak istiyorum: -Türkiye öyle bir ülke oldu ki, Atatürk ten sonra iktidara gelen her politika kuşağı bir öncekine taş çıkartıyor. Ekmeğini taştan çıkaran halka ise bağrına taş basmak işi kalıyor.... Dönen dolapları, oynanan oyunları, ülkenin yöneldiği tehlikeleri açık seçik gören aydınlarımız ne yapsın?- (İnsancı Yolcular s:57)
Ey aydınlar!
Demokrasi, onu korumaya ve savunmaya hazır olanlarla yaşayan evrensel bir sistemdir. Kıymetini bilelim ve gereğini yapalım. -Sabırtaşı- suskunluğu bu defa bizi kurtarmayacaktır.
13 Temmuz 2002 - Çeşme-Ilıca