Can Kıraç
Sevgili Galatasaray Liseliler,
Sevgili Galatasaray Lisesi Dostları,
1946’lı Kardeşlerim !
Böyle anlamlı bir gecede sizlere hitap edeceğim için çok mutluyum.
Bu fırsatı bana verdikleri için tertip komitesi üyelerine şükranlarımı sunuyorum.
Ancak, bu konuda henüz açıklığa kavuşmamış bir tereddütümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Galatasaray Eğitim Vakfı’nın başarılı toplantılarında imzası bulunan Yiğit Okur’a, beni bu gece huzurunuza çıkardıkları için teşekkür ettiğimde şöyle bir cevap aldım: " Teşekkür borcunuz Başkanımız İnan Kıraç’a yönelik olmalıdır. Sizin konuşma yapmanızı o istedi" dedi. İnan dileğini şu cümle ile açıklamış: " Ağabeyime, hiç olmassa 50 yıl sonra, Tevfik Fikret salonunda konuşma hakkı tanıyalım." Böylece, İnan, "kardeş-ağabey" dayanışmasına güzel bir örnek vermiş oldu. Ancak, vakfın diğer önemli ismi Erdoğan Karakoyun’lu arkadaşımın bu konudaki yorumu daha başkaydı ! Karakoyunlu durumu şöyle özetledi: " Siz emekliler birbirinizi daha iyi anlarsınız. Bunu dikkate alarak, sizin, kıdemli sunucu Orhan Boran ile duayen yazar Çetin Altan’ı bir araya getirip bir söyleşi yapmanızı diliyoruz!" Teklif bana da câzip geldi. Böylece, yıllar boyu sınıf ve sıra arkadaşlığı yaptığım iki dostla hasret giderme fırsatı bulacaktım...
Önce Orhan Boran’la görüştüm : " Gel, arkadaşlarla hasret giderelim, anılarımızı paylaşalım" dedim. Orhan da mutlu oldu, 50 yılın nasıl akıp gittiğine şaşıp kaldı. Orhan deneyimli bir sunucu olduğu için de benden programın ayrıntıları öğrenmek istedi. Sahneye gece 23.12’de çıkacağımızı söylediğimde tepkisini yatıştırmakta bir hayli zorlandım. " Yahu Can! Sen ne diyorsun? Ben, geceleri saat 10’da yatağa giri-yorum. Gece yarısında hiç sahneye çıkılır mı? Tepkimi programı yapanlara aynen söylersin" dedi. Ben, programı genç yetenek Korhan Abay yaptı deyince : " Tabii, sunuculuk çoluk çocuğa kalınca böyle olur!" diyerek Korhan’a da iltifat etmekte gecikmedi.
Sıra Çetin Altan’la görüşmeye gelmişti. O’na :" Çetin, bu ölümlü dünyada felekten bir gün çalacağız, 8 Aralık Pazar gecesi seni bekli-yoruz" teklifime olumlu cevap alacağımdan emindim. Ancak, Çetin’in de ciddi bir mazereti olduğunu öğrendim. " Can! Ben de hepinizi özledim. Pazar gecesi, cezaevindeki hücremde sizleri anacağım!" demez mi! Sonra, durumu şöyle açıkladı: " Biliyorsun, Sait Hocayla mücadele ede ede, genç yaşta fikir suçu işlemeye şartlandım. Ne yaparsın? Başa gelen çekilir." Böylece Orhan Boran ve Çetin Altan’la sohbet etme şansını kaybetmiş oluyordum. Doğal olarak durumu tertip komitesine bildirmem gerekirdi. Bu defa korkma sırası bana gelmişti! Orhan’ın ve Çetin’in gelmeyeceklerini öğrenince, tertip komitesi beni konuşmacılıktan azlederler miydi? Durumu son ana kadar saklamaya karar verdim. Bu sayede huzurunuzda bulunuyorum ve kurnazlığımdan dolayı da kendimi kutluyorum.
Şu anda, sizlere bir açıklama yapmayı görev sayıyorum : Toplantıya gelmeden önce, varsa, isteklerini öğrenmek için Orhan’ı ve Çetin’i aradım . Eşleri, Orhan’nın İzmir’e Çetin’in de Londra’ya gitmiş olduklarını söylediler. Böylece, iki ünlü arkadaşımın, beni nasıl yanılttıklarını anlamış oldum!
Sevgili Galatasaraylılar, Kıymetli Dostlar,
Şimdi, bazı anılarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Galatasaraylılığın bir kültür birikimi olduğunu hepimiz biliyoruz. Kültür birikimini sağlayan olaylar, dönemlere ve sınıflara göre farklılıklar göstermektedir.
Biz 1946’lılar, 1938 yılında başlayan okul yıllarımızı çok önemli olaylarla iç içe yaşadık. Atatürk’ü kaybetmenin acısını çektik, İkinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını taşıdık. Ekmeğimizi karneyle aldık. Karartma geceleri koridorlarda omuz omuza uyuduk. Ayakkabılarımızın ömrünü uzatmak için tabanlarımıza kabara çaktırdık. Bez yumaklarını iplerle sararak futbol topları ürettik. Galatasaray’ımızın, futbol, voleybol ve basketbol takımlarını Türkiye Şampiyonları yaptık. Missouri zırhlısının bahriyelilerine Beyoğlu’nun gizemli yerlerini gösterdik. Tepebaşı Tiyatrolarında sahneye çıkan Cahide Sonku’ya aşık olduk. Beyoğlu sinemalarının yıldızları; Rita Hayworth, Alice Fay, Doris Day, Gene Thirney, Hady Lamar ve daha birçoklarını rüyalarımızın sevgilileri yaptık. Çiçek Pasajında votkalı bira içerek sarhoş olmayı öğrendik.
Yemek kültürümüzü "Galatasaray Pilavı" ile ölümsüzleştirdik. Çelik Özbaş’a Söke’den gelen balık yumurtalarını, dolabından aşırarak, "Çiftlik Burjuvazisi"nin damak zevkini öğrenmiş olduk. Zeki Egeli’nin, Nedim Rodop’un "Ege Güneşi" ile sararan kuru üzüm ve kuru incirlerini tadarak beyinlerimizi güçlendirdik. Millî Korunma kanuna uymayan Budak ve İnci Pastahanelerinde el konan "Piramit"leri yi-yerek "Dessert" kültürümüzü oluşturduk. Pazar sabahları, Levent büfesinde sucuklu yumurtaya francala banarak nefsimizi körelttik. Bu sayede, Tokatlıyan ve Degüstasyon’un önünden daima başımız dik geçtik.
Efsane müdürümüz Behçet Gücer’den otoriteyi, Sait Hoca’dan, İzzet Hamit Ün’den, Feruhzat Turaç’tan, Saffet Rona’dan ahlâklı olmayı öğrendik. Muhlis Hoca’dan sportmenliği, Nihat Sami Banarlı’dan, Muvaffak Benderli’den, Ercüment Ekrem Talû’dan Türkçemizin inceliklerini ve güzelliklerini belledik. Esat Mahmut Karakurt sayesinde ters cümle yapmanın dayanılmaz cazibesine kapıldık. Recai Hoca’dan "Cin"gözlüğün faziletini kavradık.
Veysi Midil ve Garti’nin matematik derslerinde kopya çekme tekniklerimizi geliştirdik. Askerlik hocamız "Terlik" Ahmet’ten "İhtilâl" kurallarını ezberledik. Bergeaud, De Laur, Rehm, Larroumets, Goudman, Dubois gibi Fransız hocalarımızın katkıları ile dünyaya bakış açımızı genişlettik. Muhittin Sadak sayesinde müzik dünyasının pırıltılarını yakaladık. Ve, burada isimleri geçmeyen, hepsi gönüllerimizde yaşayan değerli hocalarımızın bizlere verdikleri emeklerle onurlu birer Galatasaraylı olmayı başardık.
Şu anda, İnan Kıraç’ın, beni dinlerken, gözlerinin yaşardığını görür gibi oluyorum! Göz yaşlarını tutamamak benim de sorunum olmaya başaldı. Buna bir çare bulmak ümidiyle, Galatasaraylı ünlü göz doktoru Ünal Bengisu’ya gittim. Durumumu şöyle özetledim : " Heyecanlandığm anlarda gözlerimden yaşlar akıyor! İstiklâl Marşımızı dinlerken, konserlerde sanatçıları alkışlarken, törenlerde askerlerimizin yürüyüşlerini izlerken gözyaşlarımı önleyemiyorum. Galatasaray’ın galibiyetlerinde de, yenilgilerinde de hüngür hüngür ağlıyorum! Aman doktorcuğum buna bir çare bul!" diye yakardım. Ünal Bengisu dikkatli bir inceleme yaptı ve teşhisini şu acımasız cümle ile açıkladı :" Sizin gözyaşı torbalarını çevreleyen kaslar gevşemiş, İlerleyen yaşlarda bu doğal bir arızadır ve çaresi yoktur. Yaşlılığın sonuçlarına katlanmak gerekir!" Duygusal bir açıklama beklerken böylesine yalın bir gerçekle karşılaşınca kendimi İnan’la savunmaya çalıştım ve Bengisu’ya şu soruyu yönelttim: " İnan da her konuşmasında ağlıyor, buna ne diyeceksiniz ?" Aldığım cevap, beklediğimden daha umut doluydu: " İnan sizin ağabeyiniz değil mi?" Sen çok yaşa Ünal Bengisu!
Kıymetli Galatasaraylı Dostlar,
Huzurunuza Galatasaray’ın 1946 kuşağı temsilcisi olarak çıkmış bulunuyorum. Bu ortamda, içimizde kalmış bir ukteyi de sizlere duyurmak istiyorum. Bizler, kız akranlarımızla arkadaşlık yapmak konusunda çok zorluklar yaşamış bir neslin geriye kalmış dinazorlarıyız! Gençlik yıllarımızın en parlak günlerini, lise çaylarının yapıldığı lokallerde dans kuyruklarında geçirdik. Son şanslarımızı , olgunluk imtahanlarına Galatasaray Lisesi’nde katılan Dame De Sion’lu rahibe kılıklı güzellere takılarak kullandık! Sonra, yıllar geçti ve Galatasaray Lisesine kız öğrenciler alınmaya başlandı. Başlangıçta, bu olayı "Silah çıktı erkeklik öldü!" anlayışı ile yorumladık. Bugün, bu ilkel görüşümüzü değiştirmiş bulunuyoruz. Ancak, içimizdeki kıskançlık hislerini yenmekte, hâlâ, bir hayli zorlanıyoruz. Hele, sevgili adaşım Candan Erçetin’in Beyloğlu’nda salına salına yürürker söylediği klipi izlerken, damarlarımızdaki kanın tepemize çıktığını hissediyoruz. Bizi Candan’lardan esirgeyen şansımıza küsü-yoruz! Bu duygularla, bu gecenin yönetmeni Korhan Abay’a bir ricamızı duyuruyorum: Candan Erçetin sahneye çıktığı zaman, 1946 kuşağını temsilen, bana, onu yanaklarından öpme fırsatı tanımasını diliyorum!
Son aylarda, lisemizin ana kapısı önünde gösteriler yapılıyor." Cuma Anneleri", "Cumartesi Anneleri" sorunlarını kamu oyuna duyurmak için biraraya geliyorlar. Bu olaylardan esinlenerek, bizlerin, bundan yarım asır önce, değişik bir anneler günü yaşadığımızı sizlere hatırlatmak istiyorum. Daimî yatılı öğrenciler için Çarşamba günlerinin değişik bir önemi vardı. O gün, öğle saatlerinde, öğrenci anneleri sevgili oğullarını ziyarete gelirler, yüksek topuklarının üzerinde seke seke ana giriş yolunu bir baştan bir başa kat ederlerdi. Bizler de, yolun iki kenarındaki demir boru korkuluklar üzerine tüneyerek "Çarşamba Annelerimizi" temaşadan büyük bir zevk duyardık! Hatta, son sınıfa geldiğimizde , "Çarşamba Anneleri"nin kullandıkları parfümleri teşhiste birbirimizle yarışırdık! Böylece; "Güzel Anne","Zarif Kadın" ve "Parfüm" kültürümüzü geliştirmiş olurduk...Bugün, bizlerin üzerindre tünediğimiz korkulukların tel örgüler arkasına alındığını görerek, genç Galatasaraylı’ların, bu kültürden mahrum kaldıklarını sanıyor ve bundan üzüntü duyuyorum.
Kıymetli Dostlarım,
Konuşmamı tamamlarken, 1946’lılar olarak, eşlerimizi kutlamak istiyorum ve bu açıklamamı bir özenti saymamanızı diliyorum . Çünkü, hanımlarını miting meydanlarına taşıyan günün politikacalarına özendiğim için böyle bir açıklama yapmıyorum. Hayat arkadaşı olarak kendilerine Galatasaray Liseli bir eş seçmiş oldukları için eşlerimizi kutluyorum. Günümüzde, bizim gibi, Galatasaray Kültürü ile bütünleşmiş koca bulmak her kadına nasip olmamaktadır. Onların da Galatasaraylılığı benimsediklerini gördüğümüz; Amerikan Kolejli, Dame De Sion’lu, Ankara Kolejli ve diğer kültür yuvalarından yetişmiş hanımlarımıza, hayatlarını bizlerle paylaştıkları için şükranlarımızı sunuyorum!
Ne mutlu Galatasaraylı eşi olan hanımlara ve Ne mutlu yeni nesil Galatasaraylı bayanların kocalarına !
Yeni yılınızı kutluyor,
hepinizi
sevgilerimle kucaklıyorum.
Yahya Kemal’den esinlenerek, şu dizeleri 1946’lılara ithaf ediyorum:
BİZ GALATASARAY’IN İHTİYARLARI
BİR BİR HATIRLAMAKTA
GEÇEN GÜZEL SONBAHARLARI
BİRBİRİMİZİ DAHA ÇOK SEVMEK İÇİN
ARTIK ÖMRÜMÜZ KISA
KEŞKE YILLAR BİTMESE
GÜNLER AYLAR KISALMASA.
1207 Can Kıraç
8 Aralık 1996