Can Kıraç
CAN KIRAÇ’tan GENÇLERE HEDEFLER !
EYLÜL-1998
1949-1950 yıllarında Türkiye Milli Talebe Federasyonu Başkanı, Atatürk ilkelerine bağlı kalınması için 1952 yılında yazdığı bir makaleden dolayı "Türk halkını isyana teşvikten" sanık, 1960'lı yıllarda İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu üyesi ve "Karma Ekonomi" savunucusu, 70'li yıllarda, basında ve panellerde "montaj sanayiinin" sözcüsü ve TÜSİAD'ın kuruluş hazırlıklarını yürüten komitenin üyesi, 1980’li yıllarda Koç Topluluğu’nun üst yönetiminde görevli, 1991 yılında Süleyman Demirelin politikaya girme davetini kabul etmeyen ve aynı yılın sonunda kendi isteği ile kırkbir yıllık yöneticilik hayatını noktalayan ben Can Kıraç, bazı görüşlerimi sizlerle paylaşıyorum.
İnsanlar, belirli tarihleri; doğdukları, âşık oldukları, eğitimlerini tamaladıkları, askerlik yaptıkları, evlendikleri ve sonunda da öldükleri günleri hatırlamak için, takvim olayına önem veriyorlar. Ben, bu anlamda, 2000 yılının bize büyük bir yenilik getireceğini sanmıyorum. Buna rağmen, 21. yüzyıla geçişin, sembolik bir anlamı olacağını da umuyorum. Bu umutla, örneğin, gençlerimize şöyle seslenmek istiyorum:
" Ey Türk Gençleri! Daha çağdaş olmaya özen göster. Daha çok çalışmaya başla. Memleket meselelerine daha çok ilgi duy. Yüreğine daha çok sevgi doldur."
Dileğim, genç kuşakların, 2000’li yıllarda daha mutlu bir ortamda yaşamalarıdır.
Atatürk’ün; "Ne Mutlu Türküm Diyene"sözünü bayraklaştırdığımız Cumhuriyet döneminin 75. yılında, Türk Kimliği’ni sorgulamaya devam ediyoruz! "Kimiz? Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz?" sorularını soruyor ve gerçek kimliğimizi öğrenmeye ve anlamaya çalışıyoruz.
Bugün, iletişimdeki gelişmenin sağladığı imkãnlarla, etrafımızı daha iyi tanımakta, kültürel, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri daha yakından izleyebilmekteyiz. Bunun doğal sonucu olarak da, ulus olarak; kültür tarihimizi bilmediğimizi, bilime gerekli önemi vermediğimizi, ortak bir yaşam felsefesi yaratamadığımızı, genel anlamda ulusal başarılara ulaşamadığımızı görmekteyiz. Bu noksanlarımızı gidermek için, GENÇ KUŞAKLARIN "Aydın Kişi" olma çabalarını arttırmaları gerekmektedir. Hem de daha fazla vakit kaybetmeden...
Tarihimizi incelediğimiz zaman görüyoruz ki, Osmanlı İmparatorluğu’nu toplumsal bir çöküntüye götüren olgu "ahlâk bunalımı" olmuştu. Çünkü, kişisel çıkarlar, ulusal ve genel çıkarlara üstün gelmeye başlamıştı. Türk düşünürü Ziya Gökalp, Osmanlı toplumsal düzeninin çözülmeye başladığı 1900’lü yıllarda, milliyetçiliği öne çıkararak, meslek ahlâkına dayalı toplumsal bir dayanışma akımını yaratmaya yönelmişti. Mustafa Kemal de, Cumhuriyeti kurduktan sonra, Halk Fırkası’nın ilkesini öne çıkarmıştı. O’nun da amacı, dürüstlük yapısı bozulmuş olan toplumsal düzeni "sınıf mücadelesinin yerine geçecek olan içtimai intizam ve tesanüdle temin etmekti."
Bugün, hızlı nüfus artışı, göç ve kentleşme, yeni ve eski çatışması , laik ve şeriatçı kavramındaki kargaşa yüzünden "dürüstlüğü" her alanda aramaya, "ahlaksızlığı"da her kesimde yaşamaya devam edi-yoruz. Köşeyi dönmeyi "yetenek ve başarı" sayabiliyoruz.
Bu bunalımdan kurtulmak, toplum olarak, ulusal ve uluslararası değerlere yönelmek için, genç kuşakların herşeyi yeniden irdelemeleri gerekmektedir.
Şair Mehmet Akifin şu dizesini hatırlayınız:
"Gökten inmez hiç bir şey, bütün yerden taşar
Kendi ahlãkıyla bir millet ölür, yahut yaşar."
Politikacılığı ciddi bir "meslek" olarak kabul ediyorum. Politikaya girecek olanların kendilerini yetiştirmeleri gerektiğine inanıyorum. Bu anlayışla, insanların, ileri yaşlarında politikacılığa yönelmelerini, kişilerin hem iş adamı hem de politikacı olmalarını doğru bulmuyorum.. Politikacılar ve iş adamları bir tartışma masasında yan yana değil karşı karşıya oturmalıdır diye düşünüyorum! Artık; gençlerinsiyasetle ilgilenmelerini, memleket sorunlarını tartışmalarını ve sorunların aşılması için fikir üretmelerini, bütün bu faaliyetlerin de sivil toplum örgütleri içinde yapılmasını gerekli görüyorum... Ayrıca, yaşlanmış kuşağın politikadan çekilmesini bekliyorum. Politika, dinazorların bütün rolleri paylaştığı bir oyun olmaktan kurtarılmalıdır.
Özellikle gençlerin katıldıkları toplantılarda "başarılı olmanın sırrını" öğrenmek isteyenlerin sorularına muhatap olmaktayım. Ben, gençlere, yerli ve yabancı iş dünyası liderlerinin başarılı olmak için önerdikleri görüşlerinden derlediğim on maddelik bir demet sunuyorum. Ayrıca, "para kazanmak" ile "başarının" ayrı şeyler olduğunu belirtmeye çalışıyorum! Başarılı olmuş iş dünyası liderlerinin "başarı reçetelerinde" şu ilkeler ön plana çıkmaktadır;
-Çok çalışın -Daima öğrenin -İşinizi sevin -İnisyativ kullanın-Dürüst olun -Mücadeleci olun -Kişiliğinizi geliştirin -Katılımcı olun -Adil olun -Sabırlı olun.... Bunlar, gerçekten, denenmiş ve doğruluğu ispatlanmış "başarıya ulaşma "hedefleridir !
PATRON DOĞULMAZ,PATRON OLUNUR sözüne inanıyorsanız, dikkat edeceğiniz ilkelerin bazılarını aşağıda bulacaksınız:
-KENDİNİZİ TANIYINIZ, NEREYE YÖNELMEK İSTEDİĞİNİZİ SORGULAYINIZ, YETENEKLERİNİZİ İRDELEYİNİZ, HEYECANINIZI ÖLÇÜNÜZ, ÇEVRENİZİ İNCELEYİNİZ, BUNLARI YAPTIKTAN SONRA HEDEFİNİZİ BELİRLEYİP PATRONLUĞA SOYUYUNUZ. (YOLUNUZ AÇIK OLSUN !)
PATRONLUĞA YÖNELMEK RİSKE GİRMEKLE MÜMKÜNDÜR. CESARETİNİZ YOKSA , KAYBETMEKTEN KORKUYORSANIZ, PATRON OLMA BEKLENTİNİZİ ERTELEYİNİZ.
AİLENİZİN VE ÇEVRENİZİN ; İLKELERİNİ, GELENEKLERİNİ VE FELSEFESİNİ ÖĞRENMEDEN KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLERE YÖNELMEYİNİZ. YENİLİK GÖRÜŞLERİNİZİ ÖNCE YAKIN ÇEVRENİZE BENİMSETİNİZ. "BENİM FİKRİM EN İYİSİDİR" SAPLANTISINA KAPILMAYINIZ.
KÖKLÜ DEĞİŞİMLERİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN YUMUŞAK GEÇİŞLER ,ZAMAN İÇİNDE, HEDEFİN KAYBEDİLMESİNE SEBEP OLABİLİR. BU YÜZDEN, KÖKLÜ DEĞİŞİM KARARLARINI İNKİLAPÇI BİR İNANÇLA ELE ALINIZ VE İNATLA UYGULAYINIZ.
BAŞARI, ÇALIŞANLAR ARASINDA KARŞILIKLI GÜVEN DUYGUSU İLE SAĞLANIR. GÜVEN, FİKİRLERİN SERBESTÇE TARTIŞILMASIYLA KUVVETLENİR . KARARLARIN KATILIMCI BİR ORTAMDA OLUŞMASINI SAĞLAYINIZ. DİKTATÖR DEĞİL, DEMOKRAT BİR LİDER GİBİ DAVRANINIZ.
Ülkemizin; coğrafi konumu,etnik özellikleri, genç ve hızla artan nufus yapısı, çevresinde oluşan olaylar dikkate alındığında çok önemli sorunlarla içiçe yaşadığımız görülmektedir. Bu çerçeve içinde;-Ulusal bütünlüğümüzün korunmasını, -Eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesini,
-İşsizliğin önlenmesini ve -Gelir dağılımının düzene sokulmasını öncelik verilecek konuların başında görmekte-yim. Ayrıca, sorunları ve konuları tartışırken, Neden? ve Nasıl ? sorularına cevap aramayı bir gelenek haline getirmeliyiz.
Günümüzün; yorgun, itiş-kakış içine sıkışmış gergin insanı, kitle iletişim araçları sayesinde, dünya nimetlerinden daha çok yararlanmak arzusundadır. Bütün bu olup bitenleri gördükten sonra,Türk Özel Sektörünün, önümüzdeki dönemde; rekabete açık, hizmet sunmayı görev sayan, çalışmalarında ve ilişkilerinde şeffaf, kararların oluşmasında katılımcı, toplumsal sorum-lulukları paylaşan bir anlayışa ve yapıya kavuşması zorunludur. Bu ortamın hazırlanmasında, patronlar kadar yönetim kadrolarındaki profesyonellere de önemli görevler düşecektir.
Ülkemizin ekonomik hedeflere ulaşma stratejileri belirlenirken,Türk Özel Sektörüne öncelikler verilmesini istemek, artık hayalci bir yaklaşım değildir. Çünkü, Türk Özel Sektörü de, hedefe varmada, devlet işletmelerinden daha başarılı olduğunu ispat etmiş bulunmaktadır. Özel sektörümüzün kazanmış olduğu bu dinamizm, özendirilerek devam ettirildiği takdirde, toplumsal sorunlarımızı çözmekte daha hızlı sonuç alınacaktır.
Gençler !
Ulus olarak, bizim kaderimizde, "Türk olmanın zorluklarını aşmak" vardır! "Türk olmanın zorluklarını" bizden daha iyi çözecek yardımcılarımız olmayacağını bilelim ve büyük bir azimle ilerlemeye devam edelim!
Şimdi şu gerçeği anlamış bulunuyorum: İnsanlar deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmalıdır. Hayat, nesilden nesile devam eden bir yarıştır! Hergün yeni bir şey öğreniliyor. Ama, herkesin herşeyi aynı zamanda yaşaması mümkün olmuyor. Bu duygularla, insanların, yaşadıkları ilginç olayları, bunların sonuçlarını, yorumlarını başkalarıyla paylaşmalarını gerekli görüyorum. Ben 70 yaşımı doldurdum! Buna rağmen, hayatımı ve yaşadığım olayları sorgulamaktan geri kalmıyorum. Artık biliyorum ki, hayatın en önemli olgusu "zaman"dır. Ne yazık ki, çoğumuz, zamanın kıymetini bilmeden, bir ömrü tamamlıyor ve kaybolup gidiyoruz. Eğer ben, zamanı kullanmanın önemini ve değerini gençlik yıllarımda öğrenmiş olsaydım, çok daha değerli çalışmalar yapabilirdim. Örneğin, bir kaç yıldır bir bunalım içindeyim! Eskiden beri kitaba ilgi duymuşumdur. Bunun için de, yurt içinden, yurt dışından devamlı kitap satın almışımdır. Ancak, çalışma tempom yüzünden, bunların çoğunu okuma fırsatı bulamadım. Eşimin; " Durmadan kitap alıyorsun ve okuma fırsatı bulamıyorsun, bunlar ne olacak?" eleştirisini şöyle cevaplamışımdır: "Emekliliğimde bol vaktim olacak, ilerisi için hazırlık yapıyorum!" Şimdi emekliyim ve yılda en hızlı tempomla yirmi kitap okuyabiliyorum. Okuma tempomu arttırmak için hızlı okuma metodlarını denedim. O zaman okuduğum kitaplardan zevk almadığımı gördüm. Bu yapay sistemlerin iş adamlarına yaradığını sanıyorum! Şimdi, en iyimser bir tahminle seksen yaşıma kadar, bir on sene yılda yirmişer kitap okuyabilirsem, ikiyüz kitap daha okumuş olacağım.
Halbuki kitaplığımda, beni bekleyen daha bir kaç bin kitabım var! İşin dramatik bir yönü , hâlâ kitap almaya devam etmem! İşte bu gibi olaylar, zamanın ve zamanı kullanmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bunun için de, gençlere, her vesileyle zamanlarını iyi kullanmalarını öğütlüyorum. *
YIL 1970...Vehbi Koç’a gönderdiğim yazıda; VEHBİ KOÇ’u, HULKİ ALİSBAH’ı, BERNAR NAHUM’u, ZİYA BENGÜ’yü, LÜTFÜ DORUK’u KOÇ’UN YORGUN SAVAŞÇILARI ilân etmiş ve görevlerini genç kuşaklara devretmelerini önermiştim ! ... YIL 1991... Ben, görevi bırakıp, "Hayatın yeni sahiline" geçeceğimi açıkladığım zaman, Vehbi
Koç, bana; " Ne o? Sen de mi Yorgun Savaşçı oldun!" demişti. Ve şu açıklamayı yapmıştı: " Gerçek savaşçılar asla yorulmazlar!"
- Vehbi Koç, insanların, hayatları boyunca birçok şey öğrendiklerini öğrenmişti! O, ilginç konuları çevresindeki insanlarla paylaşmayı bir insanlık görevi sayardı. Çünkü, Vehbi Koç, öğrenilen konu, görüş ve düşüncelerin, bunlar başkalarıyla paylaşıldığı ve kullanıldığı takdirde insana değer katacağına inanırdı. Bu inançla, Vehbi Koç, hayatı boyunca edindiği tecrübeleri etrafına aktarmayı bir görev saymıştı.
- Vehbi Koç için "akıllı insan" kendi aklının üstüne başkalarının aklını da ekleyerek kullanmasını bilen insandı. Bu özelliği ile Vehbi
Koç, bütün önemli kararlarda başkalarının görüşlerini almayı şaşmaz bir ilke edinmişti.
VEHBİ KOÇ gibi toplum hayatında iz bırakmış kişilerin HAYAT HİKAYELERİ Celal Sahir’in şu dizelerinde özetlenmiş gibidir:
" BAŞIMLA GÖNLÜMÜ EDEMEDİM EŞ
BİRİ YÜZ YAŞINDA BİRİ YİRMİ BEŞ
BAŞIM DEDİ DİNLEN GÖNLÜM DEDİ KOŞ
BAŞIM DEDİ DURUL GÖNLÜM DEDİ COŞ "
BİR ANI
1980’LI YILLARDA,KOÇ HOLDİNG ÜST DÖZEY YÖNETİCİLERİ OLARAK, DÜNYAYA AÇILMA HEYECANI İLE SIK SIK DIŞ SEYAHATLER YAPIYORDUK. KOÇ’TA ÜST DÖZEY YÖNETİCİ OLDUĞUMUZ İÇİN DE UÇAKLARDA "FIRST CLASS" UÇMAYI KAZANILMIŞ BİR HAK GİBİ GÖRÜYORDUK ! VEHBİ BEY ŞİRKET MASRAFLARINI AYRINTILARİYLE TAKİP EDERDİ. LİSTELERİ İNCELEYİNCE İŞİN VEHAMETİNİ (!) ANLAMIŞ VE BİZLERİ, ÇOCUKLARIYLA BERABER,ÇALIŞMA ODASINA TOPLAMIŞTI. VEHBİ KOÇ İSTEĞİNİ ŞU CÜMLELERLE BELİRTMİŞTİ :
" UÇAK MASRAFLARINI İNCELEDİM. SİZLERİN AVRUPA’YA BİRİNCİ SINIFTA UÇTUĞUNUZU ANLADIM. BU DAVRANIŞINIZI DOĞRU BULMUYORUM. İŞ ARKADAŞLARINIZA, ŞİRKET MÜDÜRLERİNE KÖTÜ ÖRNEK OLUYORSUNUZ. ARTIK ONLAR DA ‘BEN NİYE BİRİNCİ SINIFTA UÇMAYAYIM ?’ DİYE DÜŞÜNECEKLERDİR. BUNUN SONU GELMEZ. HEMEN BİR DIŞ SEYAHAT YÖNETMELİĞİ HAZIRLAYIN. AVRUPAYA BÜTÜN UÇUŞLAR TURİST SINIFTA YAPILSIN. AMERİKA VE JAPONYA’YA, YALNIZ ÜST DÜZEY YÖNETİCİLER BİRİNCİ SINIFTA UÇSUNLAR."
VEHBİ BEY, KONUŞMASINI ŞÖYLE TAMAMLAMIŞTI: "BU DÜZENLEMEYİ, SİZLERDEN PARA ESİRGEDİĞİM İÇİN İSTEMİYORUM. BUNU KANITLAMAK İÇİN DE, DIŞ SEYAHATLERİNİZDEN ORTAYA ÇIKACAK BİRİNCİ SINIFLA TURİST SINIFI ARASINDAKİ PARA FARKININ PRİMİNLERİNİZE EKLENMESİ TALİMATI VERECEGİM !"
MERAKINIZI HEMEN GİDEREYİM ;
BİZLER TURİST SINIFTA UÇMAYA DÖNDÜĞÜMÜZ HALDE, BİLET PARASI FARKLARI PRİMLERİMİZE İLAVE EDİLMEMİŞTİR !
SEVDİĞİM ATASÖZLERİ:
Ya BAŞLAMA ya BİTİR.
Sofrada ELİNİ mecliste DİLİNİ tut.
Merdiven AYAK AYAK çıkılır.
Adam var ADAMLARIN NAKŞIDIR, adam var HAYVAN ONDAN YAHŞIDIR.
VARLIK barıştırır, YOKLUK döğüştürür.
Can Kıraç
Küçük Çamlıca
10 Eylül 1998