Can Kıraç

GENÇLER! ÇAĞDAŞ VE AYDIN KİŞİ OLUN.

Gençler! Çağdaş ve Aydın Kişi Olun...

İnsanlar; doğdukları, âşık oldukları, eğitimlerini tamamladıkları, askerlik yaptıkları, evlendikleri, yaşadıkları çeşitli olayları ve günleri hatırlamak için, takvimle belirlenen tarihlere önem verirler. Uluslar, kurumlar ve kuruluşlar tarihte iz bırakırken takvim önemli bir belge değeri kazanır. Ben, bu anlamda, takvimin her sayfasının ülkemize ve ulusumuza özlemini duyduğumuz yenilikler getireceğine inanırım. Bu inançla, her sabah takvim yaprağını çevirirken, gençlerimize şöyle seslenmek isterim:

'Gençler! Hayata hazırlandığınız eğitim döneminiz boyunca çağdaş ve aydın olmaya yönelin. Memleket meselelerine daha çok ilgi duyun. Yüreklerinizi ve gönüllerinizi daha çok sevgiyle doldurun.'

Bugün, iletişimdeki gelişmenin sağladığı olanaklarla, çevremizi daha iyi tanımakta, kültürel, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri daha yakından izleyebilmekteyiz. Bunun doğal sonucu olarak, ulusça; kültür tarihimizi bilmediğimizi, bilime gerekli önemi vermediğimizi, ortak bir yaşam felsefesi yaratamadığımızı, ulusal başarılara ulaşmakta zorlandığımızı görmekteyiz. Bu noksanlarımızı gidermek için, genç kuşakların 'Aydın Kişi' olma çabalarını hızlandırmaları gerekmektedir. Her yeni dönem bu çabalara topluca yöneleceğimiz bir süreç olmalıdır.

Tarihimizi incelediğimiz zaman görüyoruz ki, Osmanlı İmparatorluğu'nu toplumsal bir çöküntüye götüren olgu ahlâk bunalımı olmuştu. Çünkü kişisel çıkarlar, ulusal ve genel çıkarlara üstün gelmeye başlamıştı.

Türk düşünürü Ziya Gökalp, Osmanlı toplumsal düzeninin çözülmeye başladığı 1900'lü yıllarda, milliyetçiliği öne çıkararak, meslek ahlâkına dayalı toplumsal bir dayanışma akımını yaratmaya yönelmişti. Mustafa Kemal'de, Cumhuriyeti kurduktan sonra, Halk Fırkası'nın Halkçılık İlkesini öne çıkarmıştı. O'nun da amacı, dürüstlük yapısı bozulmuş olan toplumsal düzeni değiştirmek, sınıf mücadelesinin yerine geçecek sosyal ve siyasal bir akımı gerçekleştirmekti.

2000'li yılların başında karşı karşıya bulunduğumuz sorunların çeşitliliği ve ağırlığı, ulusumuzu, çağdaşlığa ulaşmada sıkıntıya sokacak kadar önem kazanmış bulunmaktadır. Dürüstlüğü her alanda aramaya, ahlaksızlığı da her kesimde yaşamaya devam ediyoruz. Köşe dönmeyi hâlâ yetenek ve başarı sayabiliyoruz.

Günümüzün; yorgun, itiş-kakış içine sıkışmış gergin insanı, kitle iletişim araçları sayesinde, dünya nimetlerinden daha çok yararlanmak arzusundadır. Bütün bu olup bitenleri gördükten sonra, Türk toplumunu oluşturan bütün kesimlerin ve özellikle özel sektörün, önümüzdeki dönemde; rekabete açık, vatandaşa hizmet sunmayı görev sayan, çalışmalarında ve ilişkilerinde şeffaf, kararların oluşmasında katılımcı, toplumsal sorumlulukları paylaşan bir anlayışa ve yapıya kavuşması zorunludur.

Bu ortamın hazırlanmasında, patronlar kadar yönetim kadrolarındaki genç profesyonellere önemli görevler düşecektir. Nihayet şu gerçeği anlamış bulunuyorum: İnsanlar deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmalıdır! Hayat, nesilden nesile devam eden bir serüvendir. Her gün yeni bir şey öğreniliyor ama herkesin her şeyi aynı zamanda yaşaması mümkün olmuyor.

Bu duygularla, insanların, yaşadıkları olayları, deneyimleri, bunların sonuçlarını, yorumlarını başkalarıyla paylaşmalarını gerekli görüyorum. Nihayet 80 yaş sınırını aşmış bulunuyorum! Artık biliyorum ki, hayatın en önemli olgusu zamandır. Ne yazık ki, çoğumuz, zamanın kıymetini bilmeden, bir ömrü tamamlıyor ve takvim yapraklarında kaybolup gidiyoruz. Eğer ben, zamanı kullanmanın önemini ve değerini gençlik yıllarımda öğrenmiş olsaydım, çok daha değerli çalışmalara katılır, takvim yapraklarında, küçük de olsa kendime bir yer bulabilirdim!

Gençlerimizin, zaman tünelinin sonuna yaklaştıklarında, bugün, benim hissettiğim pişmanlığı yaşamamalarını diliyor ve Kemal Tahir'in şu gözlemini sizinle paylaşıyorum: 'En müşkül zamanda çalışmaktan daha aziz bir dost, en müşkül zamanda manasız manasız düşünmekten daha hain bir düşman görmedim!'

Tasarım ve Uygulama entegresoft