Can Kıraç
Yeni yılın eşiğinde, Avrupa Birliğinin aralanan kapısından, yüzümüze, değişim rüzgârının çarptığını hissediyoruz! Televizyon ekranlarına çıkan aydınlarımızın ve politikacılarımızın gözlerinden, değişim kelimesini kullanırken, umut ışıkları fışkırıyor! Köşe yazarlarımızın kalemleri değişim kılıçlarına dönüşüyor! Ulusal geleceğimiz, Avrupa ile bütünleşme hayâllerine ve ucu açık(!) değişim senaryolarına dönüşüyor! *
Yarım asır süren çalışma hayatı deneyimlerimde, benim de kendimi değişim rüzgârına kaptırdığım dönemler olmuştu. O zaman, anlamıştım ki, değişim, sanıldığı kadar kolay ulaşılan bir hedef değildir. Çünkü;
- İnsanlar statükocudur. Statükocu içgüdüler iş başında bulunanların düşünce sistemlerine yerleşmiştir. Bunları değiştirmek zaman almaktadır.
- Böyle bir mücadelede, karar kademeleri tam bir dayanışma içinde bulunmalı, birbirlerine açık görüşlü davranmalı, başkalarının arkasına saklanmadan, değişimi algılamaya ve uygulamaya istekli olmalıdırlar. Bu süreç boyunca değişik fikirler serbestçe tartışılabilmelidir.
-Değişime yönelmede, hedefe kilitlenme, başarının temel ögesi olmalıdır ve değişim kararları hemen uygulamaya konmalıdır.
Benim, kendi ortamımda yaşayarak öğrendiğim bu görüşlerin, bugün, içinde bulunduğumuz ortamda da geçerli olduğuna inanıyorum.
*
Beklenen ve istenen değişimi Türkiye Büyük Millet Meclisi gerçekleştirecektir. Temsili Demokrasi sisteminin gereği budur. Ancak, son çeyrek asırdır yaşadığımız olaylar, Siyasi Partiler ve Seçim yasalarımız gerçek demokrasi kurallarına göre düzenlenmediği için, bizde, siyasal sınıfa olan güvenin ve saygınlığın önemli nispette törpülenmiş olduğunu gösteriyor. Bunun içindir ki, seçilmişlerin karar verme yetkilerinin hukuk normlarıyla sınırlandırılmasını istiyor ve her alanda hukukun üstünlüğü ilkelerini, bol bol laf üreterek, tartışıp duruyoruz.
Çağımızda, demokratik sistemin ilkeli bir şekilde çalışabilmesi ve özgürlüklerin tam anlamı ile özümsenmesi için, sivil toplum örgütleri aracılığı ile, halkın, demokrasiye her alanda ve her kademede daha çok katılması hedefleniyor. Böylece, ulusların gelişme istekleri küreselleşme boyutuna çıkarılıyor. İnsanların zenginlikleri hakça bölüşme talepleri ve insanca yaşama arzuları öncelik kazanıyor.
AB ye katılma yolunda, bize destek olacak en önemli gelişme BİLGİ TOPLUMU olma becerimizle sağlanacaktır. Kağıt üstüne, siyah beyaz yazılmış bilgi ürünleri uygulamaya konmadığı sürece bir yarar sağlamamaktadır. Bundan sonra, ülkemizde; bağımsız, güçlü, savunduğu konuyu uygulamaya koyduracak politikalar üreten sivil toplum örgütlerinin yaygınlaşması beklenecektir. Artık, vatandaş olarak ve ulusça, değişimin gerekliliğine inanarak harekete geçme zamanı gelmiştir. Bunun ilk ve önemli göstergesi Avrupa Birliğine katılma müzakerelerinde göstereceğimiz uyumla ve inandırıcıkla belli olacaktır.
*
AB ye tam olarak katılmamız, en az on yıllık bir süreç sonunda gerçekleşeceği için, bizde yapılacak milletvekili seçimleri daha da önem kazanmış bulunuyor. Bu aşamada, Siyasi Partiler ve Seçim yasalarını değiştirecek tasarılar biran önce kamuoyunun tartışmasına sunularak yasalaştırılmalı ve milletvekili seçimleri muhakkak öne çekilmelidir. Böylece, AB ye katılım yolunda, yeniden seçilecek TBMM sinde, ulusumuzun bütün kesimleriyle temsil edilmesi sağlanmalıdır. Politikacılarımızın değişimi gerçekleştirme söylemlerini kanıtlamaları için başka çareleri kalmamıştır. Unutmayalım, demokrasi, onu korumaya ve savunmaya hazır olanlara yaraşan evrensel bir sistemdir. Kıymetini bilelim ve gereğini yapalım.
Özgür ve çağdaş bir toplum olma özlemini taşıyanların umudu ancak böyle gerçekleşmiş olacaktır Bu bekleyiş içinde, Yeni Yılın hepimize başarılar getirmesini diliyorum. *