Can Kıraç

ÇAĞDAŞ İŞADAMI GARİH

Üzeyir Garih Türk işâleminin öncü ve aydın kişilerinden biriydi. Akranları ve meslektaşlarıyla olduğu kadar genç kuşakla çok başarılı bir iletişim kurmuştu. Yazılarıyla, konferanslarıyla ve açık oturumlara katılımlarıyla kamuoyu önüne çıkar, toplumun her kesimine umut vermeyi görev sayardı. Fırsat eşitliği sayesinde, gençlerin, Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Nejat Eczacıbaşı ve hatta bir Üzeyir Garih olabileceklerini savunurdu.

Hayattan koparıldığı 2001 yılının 25 Ağustos'unda 72 yaşına merdiven dayamış olan Üzeyir Garih, ömrünün 45 yılını kendisine ?Ağabeyim? diye hitap ettiği İshak Alaton ile ortak olarak yaşamış, Türkiye?de, alışılmışın dışında, ortaklık kuranların da başarıya ulaşabileceklerini kanıtlamış bir iş dünyası lideriydi.
Hızla büyüyen Alarko Topluluğu?nda, içte ve dışta çok sayıda kişi ile tanışmış, stresli, bazen heyecanlı toplantılar ortamında yaşamış ama kimse ile kişisel bir kavgası olmamıştı. "Kimseye kırıldığımı, kimse ile darıldığımı hatırlamıyorum? diyen Üzeyir Garih'in, yaşamdan böylesine anlamsız ve acımasiz bir şekilde koparılıp alınmasından hepimizi şaşkınız.

B"Şans insanların öngörmediği hâdiselere verdikleri isimdir. Ne kadar çok bilginiz varsa, şansa kalacak pay o kadar az olur." diyen aydın insan Üzeyir Garih'in kaderinde böyle bir şanssızlığın bulunmasına isyan etmemek elden gelmiyor.

Üzeyir Garih, hocası Profesör François Duscio?an çok şeyler öğrendiğini vurgularken, o günlerin heyecanını yaşadığını belli ederek şöyle konuşurdu:

?Konulara mühendisçe yaklaşma, mühendisçe fikir üretme, teknik problemlere basit pratik ve ucuz çözümler arama ve bulma metotlarını hep bu saygın hocamdan öğrendim. Mühendisliğin bir düşünce süreci olduğunu algıladım. Fikrin düşünceden felsefeye, felsefeden bilime, bilimden teknolojiye ve teknoloji ile tekniği ticari şekle dönüştürme mesleği olan mühendisliğe doğru bir evrim geçirdiğini anladım. Bilgi - Dürüstlük - İyi ilişkiler üçlüsünün, parasız bir mühendis için en kıymetli sermaye olduğunu özümsedim.?

Üzeyir Garih gençlerle yaptığı konuşmalarda kendisine "Patronluk Mesleği"ni seçtiğini söylerdi! Ona göre, insanlar "Yönetici" ile "Patron"u karıştırıyorlardı. Halbuki patronluk da bir meslekti!

Patronluğun çok önemli bir iş olduğunu, patronun yöneticiden çok farklı bir konumda bulunduğunu, patronun yöneticinin yapacaklarını onaylayan bir kimse olması gerektiğini ve servetlerinin bekçileri olduklarını çevresine ve çocuklarına öğretmeye çalışıyordu. "Patron, aynı zamanda liderdir. Lider olmak için de o kişiye sevgi ve saygı duyulmalıdır. Lider, güvenirlir, sağduyulu ve bilgili olmalıdır. Liderlik vasfı genellikle doğuştan gelir, yöneticilik ise daha sonra öğrenilir." diyordu.

Garih'e göre; "İnsan" denen varlık herşeye hakim olmak ister! İnsanın bu doğasını başka yöne çevirmek mümkün değildir. Başarının göstergesi olduğu için para kazanmak isteyenler çoğunluktadır. Kendini gösterme, kanıtlama, başkalarının bunu bilmesini isteme, insanların bilinç altına yerleşmiş tutkularıdır. Üzeyir Garih; "Başarı, insana has birşeydir ama kendi içinde saklı kalırsa bir anlamı yoktur. Başarı, toplum tarafından gözlendiği zaman birşey ifade etmektedir." diye düşünenlerdendi. Bunun için de, O, bütün konuşmalarında, gençlere "Başarıyı" anlatmayı ve anlamalarını sağlamayı görev sayıyordu.

Üzeyir Garih'in fikrî bir tutkusu da,Türkiye?de, birlik ve dirlik içinde yaşamak, insanlar arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldırmaktı. "Her insanın kendi ırkını, dinini açıkça söylemekten gurur duymasını temin edecek bir ortam yaratmalıyız" diyordu ve ekliyordu: "Atatürk; ?Ne mutlu Türküm diyene? demiştir. ?Ne mutlu Türk doğana, Türk olana? dememiştir. Demek ki, Türk milliyetçiliğini güçlendirmek istiyorsak, Amerika?da olduğu gibi ?Ben Musevi'yim arkadaş, fakat Türk'üm ben? diyebilmeliyim. Bana bu duygunun hazzını tattırmanız lâzım!"

Son yıllarda Garih'i endişelendiren en önemli konu gelir dağılımında bozulan dengelerdi. Zenginle fakir arasındaki farkın büyümesini her bakımdan tehlikeli buluyordu. "Komunizmin fakirlikle eşanlamlı olduğu anlaşılmıştır. Ancak, komunizm ile sosyal devlet kavramlarını karıştırmamanın gerekli olduğunu hatırlatmak isterim. Ben, kuvvetli bir sosyal devlet düzeninden yanayım. Herkesin, kendi yeteneklerine göre, girişimci olması ve para kazanması lâzım diye düşünürüm. Kârlılığı devlete ödenecek verginin kaynağı kabul ettiğim için, para kazanmaya çok önem veriyorum. Devletin görevi de, topladığı vergileri, toplumun yararına olan alanlara yönlendirmesidir. Bilmeliyiz ki, devletin parası yoktur, para millete aittir." diyordu.

İşte, böyle ilkeli gerçek bir ADAM'dı Üzeyir Garih.
Türk işdünyası, onun yerini dolduracak yeni Üzeyir Garih'lere muhtaçtır.
Anısı önünde saygıyla ayağa kalkalım.

Can Kıraç - 26 Ağustos 2001

Tasarım ve Uygulama entegresoft