Can Kıraç

BASIN KARTIMI BEKLİYORUM !

Can Kıraç

Ben, iş hayatında deneyim kazanmış kıdemli bir yöneticiyim. Eğiti-mimi Ziraat Yüksek Mühendisi ünvanı ile tamamlamış olmama rağmen, ilerleyen yıllarda öne çıkan özelliğim önce şirket sonra hol-ding yöneticiliği oldu. Bu alanda, profesyonel olarak en üst kademeye kadar yükseldim. 1991 yılı sonunda iş hayatıyla olan ilişkilerimi bütünüyle terk ederek, kendime göre isimlendirdiğim ?Hayatın Yeni Sahili?ne geçtim. Yazar olma tutkumu 1994 yılında yayımlanan ?Anılarımla Patronum Vehbi Koç? ve bu yıl yayımladığım ?Anılar Olaylar? ve ?Kolajlı Taşlamalar? adlı kitaplarımla sürdürdüm.

Yazarlık tutkum 1963 yılında İzmir?de başladı. Özel sektörün ilk şirket dergisi ?Bizden Haberler?i Egemak?ın yayın organı olarak ben hayata geçirdim. Yayın yönetmenliği, yazarlık gibi deneyimleri bu dergi sayesinde kazandım. Mürekkep kokladım, kurşun harfleri kalıpladım, baskı makinelerinin ritmik seslerini dinledim ve otuz yıl bu derginin sahipliğini sürdürdüm.

İşhayatını terk eden üst düzey yöneticiler, yetenekleri varsa, gazete ve dergilerde yazar olmaya soyunurlar. Birçoğu da başarılı olurlar. Bu konuda, gündemde kalacağım hatırlatılarak, bana da umut ve cesaret verici teklifler yapıldı. Köşe yazarlığı gibi bir mertebenin emekle ve birikimle kazanılacağını bildiğim için haddim olmayan bir yere getirilmeyi kabul etmedim. Bu kararımın ne kadar isabetli olduğunu bugün daha iyi anlıyorum.

Ancak, yazı yazmak bir tutku olduğu, ben de bu tutkuya kapıldığım için yazmaya devam ediyorum ve yazılarımı bilgisayarımın dosyalarında saklamaya özen gösteriyorum. İstendiği zaman da bunların dergilerde yayımlanmasından keyif duyuyorum.

Hayâl edip de gerçekleştiremediğim hedeflerden birisi ?Basın Kartı? sahibi olmaktı! Kurucusu olduğum Bizden Haberler dergisinde 20 yıl genel yayın yönetmenliği ve başyazarlık (!) yaptıktan sonra buna hak kazandığıma inanmıştım. Ankara?da çok iyi ilişkileri bulunan Ali Baransel (Evren Paşa?nın Cumhurbaşkanlığı döneminde basın danışmanıydı.) Koç Holding Ankara Koordinatörlüğüne atanınca bu umudumun gerçekleşmesi için gerekli girişimler başlatılmıştı. Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra Ali Bey benden Bizden Haberler dergisinden aldığım ücretin dökümünü isteyince işin zora girdiğini anlamış ve böyle bir ücret almadığım için talebimin başka yollardan yerine getirilmesini rica etmiştim. Bütün gayretlere rağmen olumlu bir sonuç alamamış ve beklentimi ileri yıllara ertelemiştim. 1994 yılında Çin gezim ile ilgili yazı dizisi ve sonra fotomontajlarım Milliyet gazetesinde yayımlanınca basın kartı umudum yeniden depreşmiş oldu. Ancak bu defa da Milliyet gazetesinden aldığım ücreti sormaz-lar mı?! Aydın Doğan?dan böyle bir belge istemem mümkün değildi. Çünkü, Aydın Bey, gazetede yazım ve fotomontajlarım yayımlandıktan sonra bana açık bir çek vermiş, ben, çok keyiflendiğim bu jesti maalesef kabul etmemiştim. Böyle bir şövalyelikten (!) sonra benim Aydın Bey? den Milliyet gazetesi bordrosuna alınmamı istemek kadar yersiz bir talep olamazdı.

Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen basın kartına kavuşmak için içimdeki ateş bir türlü sönmüyordu! İzmir?deki dostum Çetin Gürel?in yayımladığı Gözlem gazetesinde dört yıldan bu yana, hem de birinci sayfadan fotomontajlarıma yer veriliyor ama oradan da ücret almıyordum. Çetin Gürel bonkör bir dost olduğu için, her yaz, Çeşme/ılıca?da bulunduğum bir tarihte beni ve eşimi akşam yemeğine davet eder, böylece ücretim ödenmiş olurdu! Platin ve Bütün Dünya dergilerinde ise, yazarlığım, yemek ikramı mertebesine dahi yükselememişti. Capital dergisinin danışma kurulu başkanlığım, danışma kurulu üyelikleri fahri bir görev olduğundan buradan da bir ücret almam imkânsızdı. Adımın dergilerin künyesinde bulunması benim için yeterli bir onurdu. Artık anlamış bulunuyorum ki, benim basın kartı sahibi olmam olanak dışıdır...

Konu ücret üzerine yoğunlaştığı için 1989 yılında yaşadığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye?de paralı yönetici konfe-ranslarına öncülük yapan Ulaş Bıçakçı beni böyle bir toplantıya davet etmiş ve deneyimlerimle ilgili ayrıntılı bilgiler sunmama olanak tanımıştı. Toplantıyı baştan sona izleyen ekonomist yazar dostum Güngör Uras, kendisi ücret ödeyerek katıldığı bu toplantı sonunda benim kaç lira aldığımı açıklamamı istemişti. Benim Ulaş Bıçakçı?dan böyle bir ücret talebim olmamıştı. Bu oldu bitti karşısında, Ulaş Bıçakçı çantasından çıkardığı çek karnesinden adıma 100 bin liralık bir çek tanzim etmiş, ben de çeki toplantıya katılanlara göstererek ilk defa konuşmacı olarak ücret almaktan gurur duyduğumu ilân etmiştim. Tahmin edersiniz ki, bu çeki tahsil etmek yerine saklamak benim için çok değerli bir armağan olacaktı. Ben de çeki çerçeveleterek, o gün bu gün çalışma odamda saklıyorum... Ve BASIN KARTI?ma kavuşacağım günü bekliyorum! *

Tasarım ve Uygulama entegresoft