ATATÜRK'E BİAT ETMEK ?
Keşke herkes Atatürk'e biat etse!
Son günlerde, arkadaşlarım bana soruyorlar: 'Sen de beyaz Türk müsün?' diyorlar. Benim cevabım kısa ve
kesin oluyor: Ben kendimi evvela Türk olarak kabul ediyorum. Ama böyle bir tasnif yapılıyorsa siyahı tercih
etmem. Ben daha beyaza yöneliğim, 'Ak'a değil... Şuna üzülüyorum, çocukluğumdan bu güne hayatımı
Cumhuriyet döneminde yaşadım. Cumhuriyet'i anlamaya çalıştım, Cumhuriyeti özümsedim. Ve bugün biz niye
beyaz Türk, siyah Türk, Kürt, İslamcı, diye sınıflanıyoruz? Hepimizin içinde tutkularımız, inançlarımız var. Ama
sen yine de soruyorsan söyleyeyim, evet ben 'beyaz Türk'üm.
İYİ Kİ BUGÜN İŞ HAYATINDA DEĞİLİM- Ertuğrul Özkök açıkladı maddeleri. Buna göre, Beyaz Türk olmak için,
çağdaş olmak, yüzümüzün Batıya bakması ve vicdanımızın hukuka çevrili olması gerekirmiş. Ben, ilkelerimle bu
tarife uyduğumu kabul ediyorum. Yalnız ‘vicdanım hukuka dönük’ dediğim zaman, bugün Türkiye'de o ortamı
görmüyorum. Bu durumda, ‘vicdanımın hukuka dönük olmasının’ bir anlamı kalmıyor. Ve tabii, hukukun
olmadığı bir ortamda yaşamak beni korkutuyor. İyi ki, bu dönemde iş hayatında sorumluluk altında değilim
diyerek , her gün kendimi rahatlatıyorum!
Ben Cumhuriyet ilkeleriyle büyüdüm...
- Hatta adınızı Atatürk koydu. Atatürk'ün kişiliğine dokunulduğu zaman nasıl bir rahatsızlık hissediyorsunuz?
Bunu soruyorum çünkü bu da beyaz Türk olmanın gereği...Burada kendimde bir değişim yaşadığımı
görüyorum. Atatürk öldüğü gün Galatasaray Lisesi'nde Ortaköy'deydim. Atatürk Dolmabahçe Sarayı'nda öldü.
Saat 11'e doğru hocamız sınıfta acı haberi verdi. O günü unutmuyorum. Sınıfta herkes ağlamaya başladı. Çünkü
Atatürk bizim o yıllarda kutsalımızdı. Onu kaybetmiş olmanın telaşı içindeydik. Ben annemi, babamı kaybettim.
Atatürk'e ağlamış olduğum kadar onların ölümüne ağlamadım.
TOPLUMU İSYANA TEŞVİKLE SUÇLANDIM- Ne değişti?Yıllar geçti. Ben 1952 yılında üniversite gazetesinde bir
yazı yazdım. Beni mahkemeye verdiler. Toplumu isyana teşvikle suçlanıyordum. 'Atatürk'ü
koruyamayacaksanız, yarın çok pişman olacaksınız' diye yazmıştım. Beraat ettim. Ancak sonraları şunu
anladım. Atatürk fikirleriyle lider bir kişilik. Atatürk'ün özel hayatına yapılan eleştirileri eskiden kabul
etmiyordum. Ama zamanla dedim ki, o da bir insan, o da eleştirilebilir. Fakat özel hayatı üzerinden siyasi
başarılarının eleştirilmesini affetmiyorum.
- Bugün 1952'deki gibi katı bir biçimde savunsaydınız düşüncelerinizi ne olurdu?Genç olsaydım ve bana önem
verilseydi seve seve Ergenekoncuların arasına katılır ve Silivri'ye giderdim. Tabii ki arada suç işlemiş olanlar
vardır ama herkesi aynı sepete koymak bir kurgudur. Bazen telefonda konuşurken kendi kendime paye
veriyorum. 'Dikkat et benim telefonumu dinliyorlar' diyorum. Yok halbuki öyle bir şey. (Gülüyor)
KEŞKE HERKES ATATÜRK'E BİAT ETSE- Yeniden beyaz Türkler'e dönelim. Bir madde de beyaz Türkler biat
kültürüyle değil, itiraz kültürüyle büyürler. Doğru mudur?Kısmen doğru, kısmen yanlış. Biat kültürünü açık tarif
etmek lazım. Ben kendi öğrencilik hayatımı düşünüyorum. Galatasaray Lisesi gibi batıya açık bir ortamda
yetiştim. Fakat buna rağmen zannediyorum ki bazı konuları tabu yapmıştık. Bu tabu oluşun temelinde ne
yatıyordu bilmiyorum. Gençlik yıllarımda Atatürk'e bir şey söylendiğinde kavgaya hazır olurdum. Bugün aynı
sertlikte değilim. Öyleyse biat bunun neresindedir, bilmiyorum. Ama şunu da söylesem iyi olur. Keşke herkes
Atatürk'e biat etse de daha çağdaş olabilsek.
- İnançla sorununuz var mı?İnançla sorunum şöyle var. Ben bir tanrı fikrine inanıyorum. Fakat dinlerin insanlar
tarafından yapılandığını görerek, insanların kendi düşünceleriyle oluşturdukları ortamı benimsemiyorum. Aile
yapım içinde bir İslami eğitim almadım. Cenaze günleri cenaze namazına da katılmam. Fakat içimden gelen
duayı tanıdığım insan için okurum. Kendi anlayacağım şekilde ama bilmediğim bir lisanla dua etmeyi anlamlı
bulmuyorum.
- Başörtüsü ve türban sizin için aynı şey mi?Aynı şey değil, türban tartışması da çok yapay. Öğrencilik
yıllarımda üniversitelerde böyle bir sorun yoktu. Bu tamamen Türkiye'de İslam'a dönüş bayrağını eline alanların
çıkardıkları yapay bir davranış. Kuran-ı Kerim'i okudum ve türbanla ilgili açık bir şey bulamadım. Fakat ben din
adamı değilim. Elimdeki Türkçe meale bakarak bu yorumu yapıyorum. Bazıları diyor ki, bu peygamberimizin
emridir. Belki o günkü ortam onu gerektirmiştir.
TSK, GÜNEY AMERİKA ASKERLERİ GİBİ OLMADI- Kızıyor musunuz türban tartışmalarına?Başlangıçta
affetmiyordum. Kamusal alana çok saygılıyım. Kamusal alan dışında üniversite öğrencileri türban takmak
istiyorlarsa taksınlar diye düşünüyorum şimdi. Şu düşünceyi anlamalarını bekliyorum, 'Kızım sen bu
davranışını hayata atıldıktan sonra da devam ettireceksen bilesin ki kamuda hizmet alamayacaksın. Bil ve
kararını ver.'
- Kamusal alanda çalışsa ne olur diye düşündünüz mü hiç?Ben türban takanların çoğunu, siyasal bir tercih,
mevcut kurallara bir tepki, bir isyan olarak taktığı şeklinde algıladığım için böyle düşünüyorum.
- Peki, beyaz Türklüğün bir diğer gereği şuymuş efendim: Beyaz Türkler, bir zaman orduyu kutsal Cumhuriyetin
sarsılmaz bekçisi olarak görüyorlardı. Ancak sonradan gördüler ki güveneceğimiz tek şey sandığa koyacağımız
oy... Böyle mi düşünüyorsunuz?Hayır. Bugün Türk Silahlı Kuvvetler'in içine düşürülmüş olduğu ortama
rağmen, Cumhuriyet'imizin geleceği ve çağdaşlığını koruyacağına inancımı devam ettiriyorum. Mesela hep şu
tartışılıyor bugünlerde. 'Ordu belirli dönemlerde siyasete müdahale etti, biz o yüzden bu hallere geldik.' Ben
bunların içinde yaşamış bir neslin temsilcisiyim. Her askeri müdahalenin çok kuvvetli bir nedeni vardı. TSK,
Güney Amerika askerleri gibi davranmadı, gelip de yerleşmediler. Geldikleri gün 'biz bunu sivil iradeye teslimedeceğiz' dediler. 12 Eylül'de aydınlara yapılan baskıları doğru bulmuyorum. Ama o baskıların sivil
müsebbipleri vardı. Bunları dikkate alarak değerlendirme yapmak lazım. Sandığa gelince, umut ediyorum ki
Türk milleti sandığın kıymetini anlamıştır.
AYDINLIĞI GÖRENLER KARANLIĞA DÖNEMEZ- Siz 12 yıl boyunca iş hayatınızı İzmir'de sürdürdünüz.
Referandum sonuçlarından sonra İzmir'e dair cümleler kurdunuz mu?Benim yaşadığım dönemde, yani 1956'dan
sonra gördüm ki İzmir bölgesi çok çağdaş, çok atılımcı ve aydınlık bir bölgeydi. İnsanlar aydınlığı gördükten
sonra karanlığa dönemez. Kelebekler gibi insanlar da aydınlığa giderler.
- 12 yıllık bir İzmirli olarak, 'sahil nasıl kazanılır?' Başbakan ve kurmaylarına biraz tüyo verelim...Çağdaş olarak.
Eğer sözlerinin arkasında bir maksat yoksa Başbakan'ın davranışını olumlu karşılıyorum. Gidip orada baskı
kurup yetkileriyle kendileri gibi düşünmeye zorlarlarsa o olmaz. Ama yok gerçekten neden 'hayır' dediklerini
anlamak istiyorlarsa bravo.
- Sizin İzmir yıllarınızda Fethullah Gülen de oradaydı. Tanır mısınız?Ben tanımam. Ama doğru o yıllarda
oradaymış. Tanıyan arkadaşlarım var. Hisarönü Camii'nin imamıydı. Benim bazı arkadaşlarım Gülen ile ilgili
bana hep anılarını naklederlerdi. Onun vaazlarında çok yumuşak olduğunu, fakat fikirlerinin bir arka planı
olduğu izlenimi aldıklarını söylerlerdi. Bilemiyorum tabii...
TÜRKİYE'DE HER ŞEY YAŞANARAK ÖĞRENİLİR- Kemal Kılıçdaroğlu sizin için umut oldu mu?Rahatlığı, açıklığı
beni etkiledi. Bugünün lider tarifine tıpa tıp uyan biri değil. Fakat bakıyorum, kendisine hitap edenlere cevabını
veriyor. Ben bugün yaşadığımız ortamı, sosyal demokrat bir iktidarı yaşamamış olmamıza bağlıyorum.
- 2 yıl önce röportaj yaptığımızda 'Kaygılıyım' demiştiniz, hala kaygılı mısınız?Bugün böyle bir kaygı içinde
değilim. Ben bugün sahil şeridimizdeki insanlarımızın Türkiye'yi geriye götürme akımlarına karşı geleceklerine
inanıyorum. Onlara güveniyorum.
- Son olarak doları soracağım size. Ekonomik krizin 'e'si yokken kokuyu alıp bütün hisse senetlerinizi
satmıştınız. Dolar giderek düşüyor, bir dolar eşittir bir TL olur mu?Ben kendi paçamı kurtardım! Tasarrufum TL
hesabına göredir. Bir miktar euro, bir miktar dolar hesabım vardır. Ve kaygılı da değilim. Dolar düşerse düşsün.
- Ama ekonomi batar diyorlar, yanlış mı?Valla Türkiye'de her şey yaşanarak öğrenilir. Böyle bir niyetleri varsa
yapsınlar görsünler. İhracat gerçeğine baktığımızda bir dolar bir liraya dayanamaz. Sanayiye büyük bir darbe
vuruldu. Herkes ithalatçı oldu. Bu yapının değişmesi lazım. Yatırıma dönmek gerekir.
HER SABAH UYANINCA EŞİMİ ÖPERİM- Siz televizyonda dizi izler misiniz?Bir tek 'Avrupa Yakası'nı izliyordum,
o da bitti.
- Galatasaray maçlarına gidiyor musunuz?Hayır, çok heyecanlanıyorum.
- Arda Turan'a olanları izlerken ne düşünüyorsunuz?Bizim spor basınımız insafsız oluyor. Bu genç adamın
yeteneği var, efendi bir çocuk. Bu kadar gündeme çıkarmamaları gerekiyor diye düşünüyorum. Bunun doğru bir
düşünce olmadığını görüyorum sonra, basını yönlendiremeyiz ki. Acaba Galatasaray yönetimi, Arda'yı kaptan
yapmakla biraz erken mi davrandı diye de düşünüyorum.
- Hagi geldi diye memnun oldunuz mu?Hagi'nin Galatasaray'da oynadığı zamanki mücadelesi, hırsı çok iyiydi.
Bu son maçta çocuklar onun varlığından memnundu sanırım. Başarılı olmasını bekliyorum.
- Güne hangi yazarı okuyarak başlıyorsunuz?Güne Sözcü okuyarak başlıyorum. Emin Çölaşan ve Necati
Doğru'yla...
- Bana sizinle ilgili bilmediğim bir şey anlatın...Eşim İnci, 2004'ten bu yana Alzheimer. Tabii anıları tamamen
unuttu. İnci'nin durumu içimi kanatıyor, 56 yıllık evliyiz. Ben maziyi hatırlıyorum nereye gitsem, fakat o hiçbir
şey hatırlamıyor. Şimdi odalarımızı ayırdık, çünkü onun bakıcısı var. Güne başlarken beni en çok mutlu eden,
beni maziye taşıyan olay gidip onu öperim.
KANSER OLDUĞUMDA TELAŞLANMADIM- Biliyorum ki bir yıl önce kanserle mücadeleniz başladı. Nasılsınız?
Sevgili kızım İpek. İki kez New York'ta 4'er ay kalıp, radyoterapi gördüm. Fakat kendimi iyi hissediyorum. Hele
bu son gidişimde doktor 'Artık bir yıl sonra gel' dedi. Demek ki kritik eşiği atladık.
- Kanser olduğunuzu ilk öğrendiğinizde korktunuz mu?Hayır, korkmadım. Bu çok ilginç. Kanser insanları çok
korkutuyor. Kendimi dinlemeye çalıştım, bende öyle bir telaş olmadı. Kendimi teselli ederken, maziye
gidiyorum.
- Orada ne görüyorsunuz?Galatasaray Lisesi son sınıftaydım. Annem bir ameliyatta vefat ettiğinde 47
yaşındaydı. Sonra babam 1954 yılında bir mide delinmesiyle pat diye öldü, 56 yaşındaydı. Ben kendimi 'Allah
bana da bu kadar ömür versin' diye teselli ediyordum. Tabii ne kadar genç olduklarını fark edemiyorsun, çünkü
sen çok gençsin. Karımla hep şunu konuşurduk. O benim ne zaman iş hayatından ayrılıp, kendimi aileye
vereceğimi sorardı. Ben ona 'İnci merak etme, 50 yaşıma geleyim bitireceğim' derdim. 50'ye geldiğimde 'Ne
oldu?' diye sordu, bu sefer ben 60 yaşına gelince demeye başladım. Bugün 83 yaşındayım, hala yarınlara
umutla bakıyorum. Dolayısıyla radyoterapi olacaksın dedikleri zaman telaşlanmadım. Bunu şöyle karşıladım,
'Ya zamanı gelmiştir ya da yola devam edersin'... Yani öyle kısa vadeli beklentilerle yaşıyorum.Akşam - Pazar