ANILARIMLA PATRONUM VEHBİ KOÇ
KİTABIMIN TANITIMI İLE İLGİLİ NOTLAR
1991 yılı sonunda iş hayatından çekilmeye karar verince, kafamda projeler oluşturmaya başlamıştım! Yalnız bunların hiçbirisi para kazanmakla ilgili değildi. Çünkü, hayatımın geri kalan kısmında, telaşşız, sorunsuz ve keyifli günler yaşamak istiyordum. Bu projeler arasında ilk sırada "Hayat hikâyemi" yazmak vardı! Ancak, kitap taslağını şekillendirmeye başlayınca, bunun satılabilir bir proje olmadığını hemen anladım! Benim hayatım geniş bir kesimin ilgi duyacağı kadar ilginç değildi. Ancak, fikren kitap yazmaya kilitlendiğim için, Vehbi Koç'la yapmış olduğum bir görüşmeyi hatırladım! Bir gün emeklilik kararımın sebeplerini Vehbi Bey'e anlatırken; "Artık kendi başıma değişik şeyler yapmak istiyorum. Beni azad edin!" dediğimde; "Sen kendi başına ne yaparsın ki?" sualiyle karşılaşmış ve birden içimden gelen bir sesle; "Sizin hayat hikâyenizi yazacağım" demiştim. Vehbi Bey de; "Bak, bu işi senden iyi yapacak başka birisi yok(!)" diyerek beni yüreklendirmişti. Böylece "Anılarımla Patronum Vehbi Koç" isimli kitabımın doğum kararı verilmiş oluyordu.
Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u yazdığım süre içinde, kendi düşünce dünyamda, Vehbi Koç'la değişik bir ilişki kurmuş oldum. Artık benim dünyamda birbirinden farklı iki Vehbi Koç bulunuyordu. Birincisi gerçek patronum Vehbi Koç'tu! İkincisi ise kitabımın sayfalarına saklanmış olan Vehbi Koç ! Ben ikinci Vehbi Koç'u daha çok sevdiğimi itiraf etmek isterim. O'nunla "Ankara Marşı"nı beraberce söylerken duyduğum keyfi anlatamam. Hele Celal Sahir'in şu dizelerini okurken, Vehbi Bey'in gözlerini açarak bana bakışını hiç unutamam: "Başımla gönlümü edemedim eş!/ Biri yüz yaşında biri yirmibeş!/ Başım dedi dinlen, gönlüm dedi koş/ Başım dedi durul, gönlüm dedi coş."
Vehbi Koç'la yüzbeyüz konuştuğum ilk buluşmamızda,1950 yılında, ben 23 yaşında, hayâl dünyası zengin bir gençtim. O'nun hayat hikâyesini, Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u yazmaya başladığım 1993 yılında ise, kafam geride kalan 43 yılın anılarıyla dolu, 66 yaşın olgunluğuna ve durgunluğuna erişmiştim. Bu süre içinde, Vehbi Koç da, yoğun bir çalışma hayatının zahmetlerini, nimetlerini ve heyecanlarını yaşayarak 92 yaşın "erdemine" ulaşmış bulunuyordu. Bunun için de bir ampulün gereksiz yere yanmasını önlemek için evindeki ve bürosundaki çalışanları uyarmayı ciddi bir görev sayarken, çocuklarının ve iş arkadaşlarının özel Koç uçağı ile -kendi tabiriyle zırtpırt- uçmalarını "buruk bir hoşgörüyle" kabullenebiliyordu. Aramızda geçen bir görüşmede; "Çocuklarınız aşırı derecede tutumlu olduğunuzu söylerken size büyük bir hayranlık duyduklarını da gizlemiyorlar" dediğimde,Vehbi Koç bana şöyle cevap vermişti: "Hayranlık duyuyorlarmış! Ama hiçbirisi bana benzemek istemiyor ki!" İşte, bu itiraf Vehbi Koç'un "buruk hoşgörüsü"nün ilginç bir açıklaması oluyordu bence.
Hafızam beni yanıltmıyorsa, Bernard Show "Akıllı insan"ı tarif ederken şöyle bir açıklama yapmıştır: "Akıllı insan kendi aklını kullanır. Ama çok akıllı insan kendi aklının üstüne başkalarının da aklını ekleyerek kullanmasını bilir." Bence, bu "Çok akıllı insan" tarifi, Vehbi Koç'un yeteneğini anlatmak için tıpatıp uygun düşmektedir. Bir konuşmamızda, yetmiş yıllık iş hayatının satırbaşlarını anlatırken, Vehbi Bey cümlelerini devamlı olarak "Ben yaptım! Benim yaptığım!" diye tamamlamıştı. Ben de kendisine; "Bunları başarırken iş arkadaşlarınızın hiç mi yardımı olmadı ?" sorusunu yöneltmiştim.
Vehbi Bey de, şaşkınlık ve biraz da kızgınlıkla bana; "Sen ne diyorsun yahu ! Bunlar hiç tek başına yapılacak işler mi ? Tabii hepsini iş arkadaşlarımla beraber başardık. Benim 'Ben' demen semboldür. Sen bunları 'Biz' diye düzeltirsin" demişti. Ben de, Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u anlatırkten "Ben"leri "Biz" yapmaya özen gösterdim.
"Çalışkanlığın" ne olduğunu anlatmak için Vehbi Koç'un hayatını örnek göstermek yeterlidir bence. İnsanları inceleyen uzmanlar, hiç boş durmadan çalışma alışkanlığını bir karakter olgusu kabul ederler. Böyle insanlar her ortamda yapacak ve üzerinde çalışacak konular bulurlar. Bunlar, çalışmayı coşku ve heyecan dolu bir uğraş haline sokarlar. Yaptıkları işi yücelterek, yanlarındakilerin de o işi sevmesini başarırlar. İşte,Vehbi Koç bu yönüyle de örnek alınacak bir iş dünyası lideridir. Vehbi Koç için "çalışmak", bir sanatkârın "meşk" etmesi kadar mutluluk verici bir olaydır. O, yanında çalışanların devamlı meşk etmelerini bekler ve ister. Ve, bunun içindir ki,Vehbi Koç, kendisinden yararlanmak istediği iş arkadaşlarını tatil günlerinde de çalıştırarak, özellikle belirli konularda "rapor" hazırlatarak onların zamanlarının boşa gitmesini önlemekten büyük zevk alır! Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u yazarak boş kalmadığım için Vehbi Bey'in ne kadar keyiflenmiş olduğunu gelin siz tahmin edin!
Anılarımla Patronum Vehbi Koç isimli kitabı yazmak için "zaman tüneli"nde uzun günler yaşadım. İstedim ki, içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal karmaşık ortamda, Vehbi Koç'un, cumhuriyet döneminde yaptıkları ve yaşadıkları yeniden hatırlansın. Bugünün girişimcileri ve yarının genç kuşakları, O'nun başarılarını, heyecalarını ve düşüncelerini yeniden yorumlasın. İnanıyorum ki, iş dünyamızın "duayeni" kabul edilen Vehbi Koç'un, gerçekte "içimizden biri" olduğunun bilinmesiyle, gençlerimizin birer "Koç" olma cesaretleri ve umutları daha da kuvvetlenecektir.
Vehbi Koç'un belirlediği hedefe ulaşması özverilerle dolu bir yaşamla mümkün olmuştur. Günümüzde yaşayanların ve gelecek kuşakların bunlardan öğreneceği ve ders alacağı çok şeyler vardır. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in söylemiş olduğu gibi; "Vehbi Bey'i bugünkü ve gelecek nesillerin tanıması, mutlaka iyi tanıması gerekmektedir."
Hayatımın kırkbir yılını Koç şirketlerinde çalışarak ve son iki yılını da Anılarımla Vehbi Koç'u yazarak O'nun dünyasında, O'nun gibi düşün-meye, O'nun gibi hissetmeye heveslenerek yaşamış birisiyim. Bu yönümle, başarıları ve davranışlariyle, hiç kimseye ödün vermeden bir asra yaklaşan yaşamıyla "olağanüstü bir insan" olduğunu kanıtlayan Vehbi Koç'u, size, kendi uslubumla anlatacak bir deneyime sahip bulunuyorum. Vehbi Bey'in "Benim hayat hikâyemi en iyi sen yazarsın" sözünü, bu güvenin bir delili saydığımı da bilmenizi istiyorum.
Ben,Vehbi Koç'un "düşünce ve uygulama" alanına çok yakın bulunduğum ve uzun yıllar "Koç dünyası"nda yaşadığım için, başkalarının "mucize" olarak tanımladıkları "Koç" olayının bölüm bölüm gerçekleştiğini görmüş, başarıların ve bazen başarısızlıkların tanığı olmuştum.
Bunun için de Vehbi Koç'un hayat hikâyesini yazma projesi kafamda daha fikir aşamasındayken, başkalarının "Bir mucize nasıl anlatılır?" sorusunu pek önemsememiştim. Ancak, kararımı verip yazı makinemin başına geçtiğim an, bu defa "mucize nerede?" sorusu benim de benliğimi kemirmeye başlamıştı! Mucizenin, elle tutulan, gözle görülen bir nesne olmadığını bilen, "İnsan bir Tanrı değildir" inancını benimseyen birisi için bu muammayı bulup çıkarmak nasıl mümkün olacaktı? Gerçekte "Vehbi Koç mucizesi" onun çalışma tutkusunun ve insanları programlamayı bilmesinin bir ürünüydü. Vehbi Koç'un hayatında insanı hayrete düşüren iki şeyden ilki "çalışma kararlılığı" ikincisi ise "insanları idare etme ve kullanma yeteneği" idi. "Mucize" bu sıkıdüzenden kaynaklanıyordu. Böylece, ben, izleyeceğim yolu bulmuş oluyordum: Vehbi Koç'un hayatındaki ilginç olayları,konuşmalarından bölümleri, düşünce biçimini,değişik insanların kendisi hakkındaki görüşlerini ve anılarını aktararak mucizenin anlaşılmasını size bırakmalıydım. İşte,ben, Anılarımla Patronum Vehbi Koç ile bunu başarmaya çalıştım.
Vehbi Koç'la ilgili bir kitap yazmaya başladığımı öğrenen bazı dostlarım, bana, sıkça şu soruyu yönelttiler: "Herhalde bir övgü yazıyorsundur?" Biraz merak biraz da şüphe dolu bu soruya içtenlikle cevap vermek istiyorum: Anılarımla Patronum Vehbi Koç bir övgü kitabı değildir. Bu kitap, cumhuriyet döneminin yetiştirdiği girişimci bir işadamının, Vehbi Koç'un bir Belgesel'idir. Hem de, yaşadığı önemli; siyasal, sosyal ve ekonomik olaylar hatırlatılarak hazırlanmış bir "Belgesel". Vehbi Koç'un düşünce ve davranışlarının övülecek ya da yerilecek taraflarını bulmayı okurlarıma bırakıyorum.
Ülkemizdeki okuryazarlar arasında kökleşmiş bir sav vardır. Özellikle aydınlarımızın hemen hepsi, bu konuda görüş birliğine varmışlardır. Bu görüş "Ulus olarak okumayı sevmediğimiz" savıdır. Okumayı sevmeyen bir toplumda kitap yazarı olmaya heveslenmenin aşırı bir cesaret işi olduğu anlaşılmaktadır. İşte, ben, böyle bir ortamda, bütün bu gerçekleri bilerek "kitap yazarı" olmaya karar veriyor ve huzurunuza çıkıyorum!
Yüzden fazla kişinin Vehbi Koç'la ilgili görüş ve anılarını da içeren dörtyüz sayfalık bu kitabın gerçek değerini okuyucuların gösterecekleri ilgi belli edecektir. İkiyüz bin Türk lirasına satılacak bu kitabın, özellikle genç okurlar için çok isabetli bir yatırım olacağını belirtmekten de kendimi alamıyorum. Çünkü, kitabımı okuyanlar, gelecekte, birer Vehbi Koç olmanın sırrını nihayet (!) öğrenmiş olacaklardır.
Ben, şimdi heyecanla bu ilgiyi bekliyorum.
1950 yılında Ankara'da başlayan "Koçlu hayatım", 1956/1967 yıllarında İzmir'de ve 1968/1991 yıllarında da İstanbul'da aralıksız kırkbir yıl sürdü !
Vehbi Koç'a iş hayatımdaki yakınlığım İzmir'de Egemak şirketi müdürlüğü yaptığım döneme rastladı. Onun takipçiliğini, ayrıntılarla ilgilenme merakını, işlerin içine girme yeteneğini, insan sarraflığını, hedefe ulaşmadaki kararlığını, çalışma hırsını ve yaşamındaki hayret verici sadeliği bu yıllarda görmeye ve izlemeye başlamış oldum. 1968'den sonra İstanbul'da geçen yıllarım ise Vehbi Bey'in insan yönünü anlamama imkân sağladı.
Zor bir eş, sevgi ve şevkât duygularını dışa vurmayan bir baba, mesafeli bir dost, kızgınlıklarını ve kırgınlıklarını gizlemeyi başaran bir insan olan Vehbi Koç'u, daha derinlemesine algılamaya ve anlamaya bu yıllarda yönelebildim! Onun; memleket meselelerine gösterdiği yakın ilgiye, insanları idare etmedeki sabırlı tutumuna, olaylar karşısındaki sakin davranışlarına, tâviz vermezliğine, inatçılığını gizleyen kişiliğine ve öğrenme gayretine daima hayranlık duydum. Ve şimdi,1993 yılının Haziran ayında, Vehbi Koç isminin benim dünyama girmesinden tam kırkdört yıl sonra, onun hayat hikâyesini, Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u yazmaya karar vermiş bulunuyorum!
Yazar Metin Toker "devlet" ve "ekonomik imparatorluk" kurmuş olanlar hakkında kitap yazmanın ve yorum yapmanın son derece güç bir iş olduğunu belirtirken; "Hele 'konu' halen hayatta iken" demektedir. Toker, görüşünü şöyle tamamlamaktadır: "Devlet kurarken olduğu gibi ekonomik imparatorluk kurarken de kurucuların karşısına çıkan bazı kaçınılmaz zaruretler vardır ki bunların hangi ölçüde açığa vurulabileceğinin, nasıl yorumlanacığının dengesini bulmak çok zordur. Bundan dolayı,Atatürk ile İnönü buna pek heves göstermemişlerdir."
Ben, Patronum Vehbi Koç'u anlatırken, bu dengeyi kaybetmemeye çok özen gösterdim. Bunu yaparken de "satır aralarının" yorumlanmasını okuyucunun sezisine ve hayâl gücüne bıraktım.
Vehbi Koç, 1995 yılının bir Haziran gecesi, birçoğumuzun evine misafir olmuştu. Televizyon kanallarından birinde, Vehbi Bey, genç bir bayanın sorularına cevaplar veriyordu:
-Vehbi Bey ! Konularımızı ekonomi dışına alalım. Aşk hakkında ne düşünüyorsunuz?
O anda, ben de, bütün dikkatimi ekrana çevirmiştim. Vehbi Koç, soruyu anlamamışcasına, sonsuz bir boşluğa bakar gibiydi. Röportajı yapan bayan cevap alma kararlılığı içinde; "Siz, hayatınızda hiç aşık olmadınız mı ? Seyircilerimize
özel hayatınızı açmak istemez misiniz?" diyordu. Ben, bu konuşmayı izlerken müthiş keyiflenmiştim! Bakalım, deneyimli Vehbi Koç, kendisi için aykırı olan bu soruya nasıl cevap verecekti? Yüz ifadesi sertleşmiş, kızdığı zamanlarda olduğu gibi alt dudağı gene aşağıya sarkmıştı. Kesin bir ifadeyle verdiği cevap şöyleydi:
-Bana bu yaşımda böyle sorular sormayın!
Bu kısa diyalogu dinlerken, benim keyif duymamın bir sebebi vardı. Vehbi Koç'un hayat hikâyesini yazmaya karar verdikten sonra, kendisiyle ilk görüşmeyi 23 Haziran 1993 günü Nakkaştepe'deki çalışma odasında yapmış ve amacımı şöyle özetlemiştim: "Sizin iş hayatındaki başarılarınızı hemen herkes biliyor. Ben, yazacağım kitapta, başarılarınızın yanında özel hayatınızı da öne çıkarmak istiyorum. Sizi örnek alacak gençler, "İnsan" yönünüzü, duygularınızı, gönlünüzde yaşamış olduğunuz heyecanlarınızı da öğrenmelidirler. Bu konularda bana açılmanızı bekliyorum" demiştim.
Vehbi Bey, içten olduğuna inandığı bu açıklamamı şöyle karşılamıştı: "Benim hayatımda, senin süslü kelimelerle belirtmeye çabaladığın duygular, heyecanlar yok. Ben, dümdüz bir adamım. Madem hayat hikâyemi yazmaya karar verdin, bunları sen bul ! Ben de öğrenmiş olurum!"
Artık, Vehbi Koç'un "duygu âlemi"ni ve "insan" yönünü öğrenmek için, yakın çevresine yönelmekten başka çarem kalmamış oluyordu. Ben de bunu yaptım ve merak edilen sırrı buldum ! Vehbi Koç'un gerçek "aşk"ı, tek kelimeyle "çalışmak"tı!
İşte, Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u okurken, ondaki yaratıcılığın ve önderlik gücünün bu olağanüstü "çalışma aşkından" kaynaklandığını siz de anlayacaksınız.
Can Kıraç
Ekim 1995
Küçük Çamlıca