Hayâl eden: Can Kıraç

GÜZEL İSTANBUL'UN MEYHANELERİNDEKİ COŞKU !

Güzel İstanbulumuzu, semt semt hissederek yaşamış olan bütün şairler, duygularını, büyük bir coşku ile yazdıkları dizeler içinde gelecek kuşaklara armağan etmişlerdir .

"Türkiye Türklerinin yeryüzünde başka bir eseri olmasaydı, tek başına, yalnız bu İstanbul 'şeref' namına yeterdi ! " diyen büyük şair Yahya Kemal'in , Boğaziçinin sihirli güzelliğini gönüllerimize işleyen mısraları hiç unutulur mu ?

"Körfezdeki durgun suya bir bak göreceksin
Geçmiş gecelerden biri yüzmekte derinde ;
Mehtap,iri güller ve senin en güzel aksin
Velhasıl o rüya duruyor hep yerli yerinde ..."

Bir başka ozan , Ümit Yaşar Oğuzcan , Istanbulu şöyle anlatmıştır bizlere ;

" Buram buram bir yaşama sevgisi her yerinde
Balıkçı meyhaneleri, Çiçekpazarı, Kapalıçarşı
Yanar gün ışığıyla camları yalıların
Mavi denizlerine karşı ..."

Üstat Ahmet Hamdi Tanpınar da, İstanbul'la ilgili duygularını , şu cümlelerle aktarmıştır hayranlarına;

"Nereye bakarsak bakalım, hangi ufuklara hasret çekersek çekelim, biz,İstanbul'un arasından ve İstanbul'da ve İstanbul'la göreceğiz herşeyi. Bütün tarih boyunca bu hep böyle oldu..... Şiirden, sanattan, muaşeretten dine kadar her şeyde İstanbulun payı vardır. O, bizim hakiki ruh mimarımızdır."

İşte, gönüllerimizi ve düşünce dünyamızı böylesine coşku ile dolduran güzel İstanbul'un meyhanelerinde de, her gün ve her gece başka bir âlem yaşanır... Sofraları süsleyen meze çeşitleri, içki içenlerin göz ve damak zevklerine yeni ufuklar açar... Hele, rakılarını yudumlayarak hâyal âlemine dalanların sofralarında, durmadan yeni dünyalar doğar!..

Ve, arkadaşlarla paylaşılan rakı sofralarında, insanların şairlikleri ortaya çıkar... Kendi iç dünyaları ile buluşan meyhane ozanları, şövalyeler gibi cesur, mecnunlar gibi aşık olurlar...

Güneşin, akşamüstleri, Anadolu yakası evlerinin camlarını alev rengiyle parlattığı saatlerde, İstanbul Boğazı'nın Avrupa sahillerindeki meyhanelere gelenlerin gönüllerini; bazen ümit bazen hüzün bazen de sevgi ve heyecan doldurur... O saatlerde, Beyoğlu'nda Çiçek Pasajı'na gitmenin de başka bir keyfi vardır... Çiçek Pasajı meyhaneleri, yeni hayallerin düşlendiği masallardaki saraylar gibi gizem doludur... Anason kokusu, tütün dumanı, kokoreç ve midye tavası râhiyası ile iç içe yaşanan Çiçek Pasajı meyhanelerinde, insanlar, bir an gelir dumanaltı olup kendi âlemlerine yelken açarlar.

Bu ortamda,vuslata susamış âşıkların terennüm edecekleri duyguları vardır:

"Ne zaman tutsam ellerini/ Gözlerimin önünden mevsimler geçer/ Ne zaman gözlerin gözlerime değse/ Samanyolu'ndan bir yıldız düşer !"

İşte böyle şair ruhlu, böyle duyguludur Çiçek Pasajı müşterileri... Birden garsonun sesi doldurur meyhaneyi:


"Şâir abim için çek bir bira ! Köpüğü bol olsun !"
Sonra, masaya eğilerek, muzip bir edâ içinde şair abisine şunları söyler:

"Şu yalan dünyayı aşksız geçirme/ Gönülden gönüle akıver gitsin/

Üzülme sevgilin terketti diye/ Sen de birini yakıver gitsin!"..

Meyhane havasına girenler, masaları süsleyen mezelerin tadına varmak için önce gözleriyle keyfe dalarlar... Beyaz peynirin yanında kavun dilimlerini görenlerin ağızları sulanır!.. Çengelköy'ün badem salatalıklarını, kırmızı turpları, yeşil yeşil roka, tere ve marul yapraklarını, kalem gibi dizilmiş taze soğanları, zeytinyağlı yaprak sarmalarını, fasulye pilâkilerini, üzerlerine dereotu serpilmiş sarmsaklı cacık kâselerini seyretmenin başka bir keyfi vardır... Soğuk mezelerden sonra sıra sıcaklara gelince, gönüller başka heyecanlarla dalgalanır!.. Her masada başka başka duygular ses verir !

İşte aşk: "Burası Agora meyhanesi/ Burada yaşar aşkların en divanesi!"
İşte hasret: "Nerdesin sevgilim kimbilir nerde?/ Ararım ben seri her gezdiğim yerde!"..
İşte ümit: "Bu akşam seni ümitlerime meze yapıp içiyorum!"...
İşte yeis: "Gel gör beni aşk neyledi/ Ey gözyaşım hani akmayacaktın?"..
Ve işte veda: "Elveda gençliğim! Elveda ey hâtıralar/ Beni kaybettin artık, sen çok bekleyeceksin!"...

Artık, meyhane sakinlerinin kafaları dumanlanmış, gönülleri hayaller âleminde kelebekler gibi uçuşurken sıcak mezeler de masaları doldurmaya başlamıştır...

Taratorlu midye tava ve kalamar, kâğıtta kekikli kokoreç, pastırmalı sigara böreği, ızgara köfte, arnavut ciğeri ve nihayet izmarit tavakurulur baş köşeye!..

Şimdi sıra sevgiliye sitem etmeye gelmiştir:

"Mânâda güzel, ruhta güzel, tende güzelsin/ Ey sevgili! Sen elde değil bende güzelsin!"...

Sonra, masaların üstünde bulutlanmış sigara dumanlarını dağıtarak, pencerelerden bir şarkı sesi süzülür içeriye:

"O güzel başını göğsüme koysan/ Dinlesen kalbimin şarkılarını/
Sen bana doysan,ben sana doysam/ Beklemesek böyle hergün yarını!"
Eğer, birgün, siz de İstanbul'a gelirseniz bu hayaller âlemine dalmayı ihmal etmeyiniz.. Çünkü, İstanbul meyhanelerinde hayâl kurmanın tadı başkadır!

24 Temmuz 1994,Küçük Çamlıca.

Tasarım ve Uygulama entegresoft